Zaten hafta sonu olması sebebiyle bizimkiler eve gitmemi yadırgamazdı, bende aldım bileti geçtim İstanbul'a. Hocanın evine gittim, kapıyı çaldım. Açtı kapıyı, "Oo ,hoş geldin genç." dedi. Hoşbulduk dedim ama, içimden sövüyorum. İbne nasıl da sevindi, yolacak tavuk buldu ya. Neyse geçtim içeri, böyleyken böyle hoca dedim. Fatiha hüddamı olayını açtım. Adam cidden istiyorsan deneriz dedi. Yaparız değil de deneriz demesi s.tmişti beni. Hocam nasıl olacak onu anlat bana dedim, adam bana yöntemi anlattı. Çok zahmetliydi gerçekten, böyle formül olmaz olsun. Dedim ki, "Diğer hüddamlarda da böyle mi oluyor?" "Yok, buna özel bir kaç şey söyleyeceğim." İşte 40 tane ayrı cami avlusundan alınan toprak gece yarısı o gün 40'ı olan birinin mezarına benim bir tutam saçımla gömülecek. O camiden alınanların her birine fatiha ve ardından okunan içinde her dua bitiminden sonra trişimi birboz denen bir kaç daha malzeme ve kuru incir, ayna, karanlık ve bu maddeler ile yapılan bir ayinden sonra üçüncü günü girdiğim yuvarlakta sürekli seçtiğim ayeti okumam, ta ki hüddam gelip kendini tanıtana kadar. Oraları biliyorsunuz zaten. Dedim hay anasını avradını ben böyle işin... Ne kadar uğraştırıcıymış koduğumun şeysi. Ama buralar basit yanlarıydı, aslında asıl zor yanı o ayeti okuma kısmıydı ve nelerle karşılaşacağımı bilmiyordum.
Hoca ekledi, "Bu hüddam çok güçlü olduğundan, sana rüyadaymışsın gibi halisünasyon gösterip canını yakabilir, ama seni öldüremez. Ve kesin bir bilgi olmamakla beraber, sana gelip kendini tanıttıktan sonra üç gün boyunca göreceğin halisünasyonların ve kâbusların haddi hesabı olmayacak. Üçüncü gün senin hüddamın olacak. Kesin olmamakla beraber demiştim, çünkü o raddeye kadar kimse dayanamadı." Ben bi yutkundum. Düşündüm, o kadar insan daha yuvarlaklı ayet okuma kısmını geçememiş, ben mi geçeceğim... İki kapı tıklatmasına ödü patlayan ben mi? Hiç ümidim kalmamıştı, ama böyle yaşamaktansa ölmek daha iyiydi. Bir tek beni körükleyen bu düşünce olmuştu. Buradan sonra hocanın el yazması formülünü aldım ve çıktım. Akşam olmuştu, eve gittim. Bizimkilerin ne yaptın, nasıl gidiyor gibi sorularına üstünkörü cevap verdim ve yattım. İyi bir uyku çekmem lazımdı, çünkü yarın büyük gündü benim için. Daha kaç tane cami gezecek, gerekli malzemeleri toplayacak, gündüz mezarlığa gidip kayıtlardan 40. gecesi olan birini bulup saç gömecektim toprağa. Ertesi gün malzemelerle hocaya gidecektim, hepsine tek tek okuyacaktım. Sonra da hocayla ayine başlayacaktık. Çok uzun günler beni bekliyordu, çok...
Sabah kalktım, erkenden mezarlığa gittim. Orada ki görevliye akrabamın öldüğünü söyledim. Kayıtlara baktım, 40 gün önce ölen birini buldum ve çıktım oradan. Mezara gittim, yerini iyice belleyecektim. Çünkü gece gelecektim. Mezarın yerini ve merhumun adını aklıma kaydettim, çıktım. İnternetten yerlerine baktığım camilere tek tek gidip avlularından toprak parçaları alıp onları ayrı küçük poşetlere koydum. Sonra aktara gidip malzemeleri aldım. Gerekli her şeyi topladım yani. Bir tek saçımı o mezardan gece yarısı almak kalmıştı. Önceden söylediklerimi hatırlarsanız, hani hüddam almaya karar verip harekete geçtiğin anda bütün cinlerin bunlardan haberi olurdu. İşte bu sebepten dolayı o saçı almaya tek başıma gitmeye çok korkuyordum hepsinin haberi vardı ve perde kalkmıştı, bana ulaşmaları çok zor olmazdı. Bir kıytırık muska g.tümü kurtaramazdı. Kötü cinler saldırıya gelecek olursa g.te gelebilirdim. Bu yüzden Hakan'ı arayıp onun cinler için kullandığı duayı istedim. Mesaj attı, ezberledim. Akşam olmuştu, normalde mezara arkadaşlarımla gitmek isterdim ama bunu tek yaparsam benim için biraz daha cesaret antrenmanı olurdu. 23:45 gibi mezarlığın dışındaydım. ...a koyim içerde sadece cin olsa iyi; evsiz, tinerciler falan da vardır. Ulan onlara dua yok ki, tabana kuvvet yapacaksın. Neyse tırmandım duvara, gittim mezara. Gömdüğüm yeri eşeledim, saçı aldım. Arkamı döndüm, korkudan zıpladım. Üç tane ayakları ters tinerci kılığında cin vardı. Üzerime doğru çok ciddi bir ifadeyle geliyorlardı.
Hakan'ın verdiği duayı okumaya başladım geri birkaç adım atarak. Sonra ayağımı boşluğa attım, mezarın içine düştüm. Ne zaman açılmıştı bu mezar, bilmiyordum. Ama baştan okumaya başladım. Bu cinler, ellerine kürek alıp üzerime toprak atmaya başladılar. Ağzıma yüzüme geldiği için yanlış okuyordum. Baştan başlamak gerekiyordu. Bunlar nasıl cinlerdi, ne kadar güçlülerdi böyle lan... Normal bir cine okumaya başladığım anda etki etmesi gerekiyordu. İfrit olabilir mi diye düşünüyorum ama, ayakları düz olması lazımdı onların. Bunlar cindi, ama artık düşünmeye fırsat kalmamıştı. Orada ölecektim. Üstüm neredeyse tamamen toprak dolmuştu. Sürekli ellerimle yana atmaya çalışsam da bir süre sonra ona da işlemedi ve her dikilmeye çalıştığımda üstümde ağırlık hissederek kalkamadım. Kafamda toprağın altında kalmıştı. Keşke telefona kaydetseydim bu duayı diye düşündüm ama, çok geçti artık. Nefesim tükeniyordu. Zaten kalbim çok hızlı çarpıyordu, öleceğimi anladığım an şehadet getirdim ve nefes çektim ağzıma. Toprak doldu boğazım, çok yanıyordu ve kendimden geçmeme çok az kala dışarıdan bir ses duyar gibi oldum. Sabah ki güvenliğin sesiydi. Besmele çekti ve kürek sesleri durdu. Sonrası yok.Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu bilmiyordum. Neler olduğunu hatırlamıyordum. Ama sonra boğazımda ki toprak tadını hissettiğim an öksürüp öğürmeye başlamıştım. Olanlar bir bir aklıma geliyordu, sanki yeniden yaşıyormuş gibi oldum. Aynaya baktım, tanıyamadım kendimi. Dehşete düşmek bir insanı bu kadar değiştirir miydi? Gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi, ve yüzümün her yerinde korkunun bıraktığı izler toz toprak doluydu. Bu hüddamın zor olacağını biliyordum. Ama bu kadar dehşet verici olması, insanı şu aşamada bırakmaya itiyor. Sonra yavaştan bulunduğum yeri hatırladım. Burası, o kayıt defterine baktığım yerdi. Az sora içeri hayatımı kurtardığını düşündüğüm adam girdi. Sen iyi misin dedi. İyiyim şükür dedim. "Ne işin vardı gecenin bir saati burada?" Evet, ne işim vardı... İyi birşey uydurmalıydım, sabah ki ziyaretimde bişey düşürmüşüm desem gecenin bu saati beni deli s.tmiş gibi mezarlığa sokacak kadar önemli şey ne olabilirdi ki? Bende diğer şıkkı seçtim. Ve dedim ki, "Mezarlığın yanından geçiyordum. Bu adamlar yakınlarının öldüğünü, vasiyeti üzerine mezarının gece kazılması gerektiğini, üç kişi zor olduğunu söyleyip benden yardım istediler. Bende yeni yakını ölmuş adamların diyip kıramadım ve yardıma geldim. Sonra beni mezara atıp üstüme toprak attılar. Adam dedi "Allah allah, bu sıralar iyice azdı bunlar. Neyse sen iyiysen sıkıntı yok. Bir daha böyle bir şey yapmazsın herhalde dedi ve beni saldı." Ben tam vazgeçip kaderimmiş diyerek hocayı arayacaktım ki elimi cebime attığımda biraz toprak ve dün gömdüğüm saçı buldum. Düşünmem gerekliydi, devam etmeli miydim bunlardan sonra...?
Düşündüm... Daha fazla ne yaşayabilirdim? Tamam, fiziksel ve psikolojik zarar veren bir hüddam. Ama sonucunu aklımdan çıkarmazsam, tabi aklım kalırsa. Fakat üç gün sonrasına kadar da psikolojik ve fiziksel olarak dayanırsam hayatım kurtulacaktı belki de. Kim bilir, kaç kişi bunu düşünerek bu hüddamı almaya çalıştı ve delirdi, belki de öldü. Ama karar vermiştim, alacaktım. Eve gittim, yattım. Ertesi sabah dersim olmasına rağmen gitmedim. Akşama kadar bütün malzemeleri toplayıp onlara gerekli şeyleri okudum ve telefona da o duayı kaydettim. Akşam hocanın yanına gittim. Kapıyı çaldım, açtı gel dedi. Girdim. Siyah perdeleri çekmiş dışarısı karanlık olduğu halde, tamamen içeri ışık girmiyordu. Malzemeler ve ritüeller tamam mı dedi, evet hocam dedim. Tamam dedi, bir kaç mum yakıp odanın köşelerine koydu. İçerisi loş bir ışıkla aydınlandı. Sonra dışarı çıkıp bir bakır kapta ağzına kadar dolu köz getirdi ortaya koydu. Malzemeleri bir bir çıkardı, teker teker bir şeyler okuyup cami topraklarını içine attı. Her attığı toprakta yeşil bir ateş çıktı ve hoca transa girmiş gibi hiç bir tepki vermeksizin okuyup atıyordu. Sonra aktardan aldığım malzemelere okuyup attı. Her attığında mumlarda ki ışıklar yükselip iniyordu. Bazı sesler duyulmaya başlamıştı. Hoca durdu. Daha malzemeler vardı, benim saçım vardı. Şimdi kolyeni çıkart dedi. Hocam tamam da sizin eve zaten giremiyorlar dedim. Bu gecelik bu evde seninle benim dışımda daha bir sürü kişi olacak dedi. Kolyemi çıkardım. "Hazır mısın?" dedi. "Evet" dedim. Bir şey okuyup saçımı attığı anda flaş patlamış gibi oldu ve göğsüme giren acıyla bağıramadım bile. O kadar büyük bir acıydı ki, üç dört saniye sonra avazım çıktığı kadar bağırdım ama acı kadar kötüsü, göğsümden siyah bir şey çıkıyordu. O, ilk zaman ki bilgisayar ve yazıcı olayında ki gibi tamamen içimden çıktı ama çıkınca acı dinmemişti. Kıvranıyordum resmen, o benden çıkan şey ortada ateşin üstünde dikilmiş bana bakıyordu. Ama umrumda değildi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cinli Hikaye
HorreurBu hikayede yaşananların çoğu gerçektir birkaç mecazı anlam eki alsa bile en orjinal hali ile sizlerle..