2.Sezon 3.Bölüm: Ters Giden Bir Şeyler

47 0 0
                                    

Halis ve Vedat’ın kaçabilecekleri en iyi yer, Yedikule’den en uzak olanıydı. Akıllarına gelen en güvenli yer, Vedat’ın eviydi. Bu yüzden kıyıya indiler ve boş bir kayığa binip Üsküdar İskelesi’ne kürek çektiler. Halis:

-Ne zaman kurtuluruz?

Vedat inanamayan gözlerle baktı:

-Kurtulmak mı? Hayatımız bitti Halis! Biz, bir padişahın idamını seyrettik ve büyük ihtimalle bizi başka bir imparatorluktan gönderilmiş istihbaratçı sanıyorlar. Peşimizi kolay kolay bırakmazlar. Belki de Konstantiniyye’yi terk etmemiz, ölene kadar kaçmamız gerekecek ve kaçamazsak bizi işkence ederek öldürecekler…

Halis ne kadar çaresiz olduklarının fark etti. O an, keşke Konstantiniyye’nin Yedi Gümüşü kitabının çevirisini kabul etmeseydi, diye düşündü. Onun tek istediği sakin bir hayattı ve yaptığı iş buna uygundu ama işlerin bu noktaya geleceğini hiç düşünmemişti. Vedat konuyu değiştirerek:

-Çantan sen de değil mi?

-Evet, askerler bulamadılar, dedi Halis kıyafetinin için sakladığı, küçük  deri çantasını çıkartırken.

Kırmızılı yeşilli kuşağının arasından çantasını ve içindeki notları kontrol etti. Sonra da aklına takılan şeyi sordu:

-II. Osman rahmetli olduysa… Tahta kim çıktı?

-Büyük ihtimalle divane amcasını çıkartmışlardır tahta. Adı neydi?

-Mustafa?

-Evet. Lakin, onun da tahtta uzun süre kalabileceğini sanmıyorum.

Halis kendi kendine düşündü. Genç Osman idam edildiğinden ilde karışıklık çıkmış olabilirdi. Ayrıca kendisi de bu idamı görmüştü…

Kayığı iskelede bıraktılar ve Vedat’ın evine yola koyuldular.

* * *

Yasin, Süleymaniye Camii’nin heybetli görünüşüne doya doya baktı. Konstantiniyye’de en sevdiği yer burasıydı. Artık gitme zamanıydı. Vedat’ı bulacak, intikamını bulacak ve burayı terk edecekti. Hiçbir şey umrunda değildi. Ammar’ı kaybetmişti… Ailesi olan tek kişiyi kaybetmişti ve bunların hepsi, Vedat’ın yüzündendi. Bir masumu öldürmek, tüm insanlığı öldürmekti. Ancak Vedat masum değildi. Zaten o, bir masumun ölümüne sebep olmuştu…

Bu camiye geldiğinde içindeki intikam hissi bir anlığına yok olmuştu ama şeytana uyup, bu sevdadan vazgeçmiyordu.

Yakınlarda oturabileceği bir yere geçti ve günlüğünü çıkartıp, en başından okumaya başladı:

Bismillahirrahmanırrahim,

Şu anda eşsiz güzellikteki denizi izliyorum… Dolunay tepemizde, Ammar ve Vedat uyuyor...

Dolunayın altındaki kapkara deniz ve havadaki ferahlık içimde garip şeyler hissettiriyor: Sanki bir şey olacakmış gibi.

Tepeye çıkarken, çok şükür, başımıza bir şey gelmedi. Tırmanırken dinlendiğimiz bir yerde, Vedat ve Ammar’ın resmini çizdim…

Yasin daha fazla dayanamadı. Gözünden gelen yaşları kuruladı… Tırtıklı uçlu bıçağını kavradı ve bilemeye başladı. Az kalmıştı…

* * *

Har demirin suratında bıraktığı yanık izleriyle, zincir vurulmuş bilekleri sıkıştığı için uyuşmaya başlayan Christian, Alexander’ın sarayının en altlarında bulunan, karmakarışık dehlizlerle birbirine bağlı olan zindanlardan birindeydi. Zindanda işkence gördüğü masa, bir kova su ve küflü, pis kokulu duvarlar vardı. Bir farenin cik cik seslerini duydu Christian.

Alexander, sırrını öğrenmişti. Kendisindeki gümüşü almıştı, eğer diğerlerinin de yerlerini öğrenirse, Konstantiniyye’nin hazinesini açacak parçalara sahip olacaktı ve…

Ellerini bileştirdi ve dua etmeye başladı: “Yüce İsa, lüfen beni içinde olduğum durumdan kurtar ve Alexander’ı alt etmeme yardımcı ol. Amen…”

Bu sırada ise Alexander,  sarayının üst katlarında sofra için hazırlanıyordu. Konuklarına, Christian’ın yalanları hakkında yapacağı konuşmayı düşündü.

Christian, sorgu sırasında sadece, bir antikacıdaki parşömenden bahsediyordu ama bunu herkes biliyordu. Hatta o parşömendeki yazı Alexander’da da vardı ama büyük ihtimalle o yazılanlar eksik ve yalandı… Christian, kurnaz olduğunu düşünüyordu ama Alexander, arkalarından iş çeviren bu adama yaptığının bedelini ödeyecekti.

Tabii, önce gerçekleri öğrenmesi ve gereksiz kişilerden kurtulması gerekiyordu.

* * *

Vedat’ın evine girdiklerinde rahat bir soluk aldılar.

-Sonunda… Niye bana öyle bakıyorsun?

Vedat bakışlarını kaçırdı. Halis:

-Bir şey mi oldu?

-Hayır…

Vedat sofadan geçip salona girdi ve kapıyı kapattı. Halis şaşkın bir halde baktı. Vedat’a birden bir şeyler olmuştu sanki…

Osmanlı ŞifresiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin