1.Sezon 6.Bölüm: Vedat bin Ulvi

43 0 0
                                    

18 Mayıs 1622

Halis Üsküdar’da, Vedat bin Ulvi’nin evine doğru gidiyordu. Bu adamı çok tanıyan yoktu ancak bir aktardan öğrenebildi evinin yerini.  Omzunda ipli deri çantası, içinde Konstantiniyye’nin Yedi Gümüşü olduğu halde Üsküdar’ın ara sokaklarında dolaşıyordu.

Aktarın tarif ettiği yeri buldu. Tek katlı, küçük bir konaktı. Pencereleri kapatılmıştı, eğer bahçesine ekilmiş çiçekler olmasa bu evde kimsenin yaşamadığını düşünecekti. Halis, taş döşeli yoldan geçip konağın kapısındaki tokmakla kapıya vurdu.

Siyah saçlı, kahverengi gözlü bir adam çekingen bir şekilde açtı kapıyı.

-Kimsiniz?

-Ben Halis. Yazdığınız kitabı çoğaltan…

-Tamam, çabuk, içeri gel.

Vedat, Halis’i büyük bir çalışma odasına götürdü. Duvarlar çeşit çeşit kitaplarla kaplıydı. Ayrıca Halis, Vedat’ın hasta olduğu için evden dışarı çıkmadığını sanıyordu. Ancak Vedat hiç de hasta gibi gözükmüyordu.

Halis ne olduğunu anlayamadan Vedat masadaki bıçağı aldı ve Halis’in boğazına dayarak, onu duvara yapıştırdı:

-Kitabımı sen mi çaldın? Diye bağırdı Vedat.

Halis endişelenmişti:

-Ne? Hayır! Ben sadece kitapları çoğaltan bir hattatım. Hatta kitabınızı arkadaşınızla Hüsnü Efendi’ye göndermişsiniz…

-O adam… (Bu sırada Vedat bıçağı geri çekti.) O, benim arkadaşım değil. O adam para düşkünü bir ayyaş. Kitabımı benden çaldı…

-Neden?

-Çünkü bu kitabın peşinde olan beş kişi var. Özür dilerim, gel, otur.

Halis, Vedat’la birlikte yerdeki minderlere oturdu. Vedat:

-Öncelikle neden geldin buraya?

Halis ipli çantasından kitabın orjinalini, daha  sonra da yarısı yazılmış birinci kopyasını çıkarttı.:

-Bu kitaba yazdıklarınızı siz nereden öğrendiniz?

-Babam, diye lafa başladı Vedat:

“Babam, ben daha küçükken bana Konstantiniyye’nin Yedi Gümüşü efsanesini anlatırdı. Biz, Konstantiniyye’ye geldiğimizde ise gümüşleri araştırmak için gitti ve bir daha dönmedi. Babamın kayboluşundan sonra ben de babamdan duyduklarımı, tarih kitaplarından okuduklarımı ve diğer bilgilerimi harmanlayıp bu kitabı hazırladım. Bunu Arabistan’daki akrabalarıma verecektim. Ancak bu efsaneyi bilen beş kişi daha varmış ve efsane hakkında en bilgilendirici belgenin ben de olduğunu öğrenince kitabı satın almak istediler.

“Bir torba altını, hatta daha fazlasını teklif etmelerine rağmen kitabı satmadım. Bu hazineyi onlar hak etmiyordu. Ama bir gece bir hırsız bu kitabı benden çaldı. Uyku mahmuru olduğum için sadece silüetini anımsıyorum. Hırsızı fark edince yatağımdan kalktığımda adam beni gördü ve ağır bir şeyle kafama vurdu. Ben de bayıldım.

“İşte o kitabı sana veren, o hırsızdır. Bu adamı bir şekilde buldum. Sürekli rakı içen, pislik bir herif… Adam sarhoş olunca ister istemez doğruları söylüyor… Neyse… Gümüşlerin peşindeki beş adam, kitaptan beş kopya olunca, bu adama ödeme yapacaklarını söylemişler. Ancak bu adamlar kopyaları alınca, efsaneyle ilgisi olan herkesi öldürecektir.”

Halis:

-İyi de adamlar bir kese altını rahatça teklif ettiklerine göre çok zengin olmalılar. Neden yedi tane gümüş parçasına sahip olmak istesinler ki?

-Efsaneye göre, yedi gümüş toplanınca bir kapının kilidine anahtar oluyorlar. Açtıkları kapının arkasında ise kimsenin bilmediği bir şey var. O şey, bir çuval altından kat kat daha değerlidir…

-O zaman kitabı saklayalım.

-Hayır, kitapları yakalım. Yoksa çok kötü şeyler olabilir.

-Yakalım mı? Değerli bir şeyi, sonsuza kadar saklı mı bırakalım? Birlikte bu gümüşleri arayabiliriz. Belki de babanı bile bulabiliriz bu yolda.

Vedat’ın, babasından bahsedilince gözleri ışıldadı. Uzun bir süre düşündü:

-Tamam, dedi. Birlikte gümüşleri arayacağız. Dediğin gibi sonsuza kadar saklı kalmasındansa bizim bulmamız daha iyi…

Osmanlı ŞifresiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin