Ses âdete bütün benliğimi, hislerimi ve ruhumu kaplamıştı. Sanki başka yerde değil de evimizin içinde okunuyordu. İçime işleyen ve beni başka bir dünyaya götüren bu ses, nereden geliyordu? Hemen yatağımdan fırlayarak pencereden başımı uzata bildiğim kadar uzağa uzattım. Tek görebildiğim her yerin taştan binalarla kaplı olduğuydu. Hangisinden geldiğini anlamamıştım. Evimizin pencereleri denize doğru baktığından dolayı pek bir şey görülmüyordu. Son kelimelerini ise şöyle işitmiştim.
"Allah-u Ekber"
"Allah-u Ekber"
"La İlahe İllallah"
"La İlahe İllallah "
Bu ses, denizdeki berrak su dalgalarının verdiği etkiden farksızdı. Kusursuz bir şeydi. Yaklaşık üç dakika sürmüştü. Sesin tekrar gelmesini gün doğuma kadar beklemiştim ama ne ses vardı ne de etrafta görünen bir adam. En iyisi dağ bisikletimi alıp okuyan adamı bulmaktı.
Gün ağarmıştı.Sabah olmuştu. Üzerime beyaz bir tişört bulmuştum hemen onu giydim. Ardından koridora çıktım. Ses seda yoktu.Galiba annem ve babam uyanık değillerdi. Uyanmamış olmaları işime yaramıştı. Annem bu hasta halimle böyle yaptığım için kıza bilirdi. Zaten babam Steve'in yüz şeklini düşünmek bile istemiyordum.
Hemen evin garajına gidip bisikletimi çıkardım. Annem Rosa haklıydı. Çok güzel bir dağ bisikletim vardı. Her ihtimale karşı kaskımı takıp, hızlıca çıktım caddeye. Yol boyunca uzun bir süre etrafıma baka baka ilerledim. Bir iki tane araba yanımdan geçti. Onun hariç hiçkimse yoktu. Eve geri dönmeliydim. Koluma da çıkarken taktığım siyah, yuvarlak çerveli saatime baktım, aradan tam iki saat geçmişti. Gözlerime inanamamıştım. Annem evde beni görmeyince delirmiş olmalıydı. Caddeden giderken ara sokaklardan birinden bir adam çıkıyordu. Etrafa baktım unutmuyayım diye ama çıktığı yer normal bir ev gibi değildi. Bizim evlerden farklı bir mimari yapıya sahipti. İki uzun daire şeklinde yukarıya doğru uzanan ve ucu sivrilen bir yapıydı. Birde büyük bir kapısı vardı. Hızlı gittiğim için net görememiştim. Belki birazda işleme olabilirdi.
Garaja varır varmaz hemen kaskı çıkarıp hızlaca salona geçtim. Salona girdiğimde kimse yoktu. Ahşap basamaklardan tedirgin ve sessiz bir şekilde çıktım.Düz koridorda odama doğru ilerledim. Her şey bıraktığım gibiydi. Kapımı kapatmadan sessizce devam ettim. Koridorun sonunda iki oda vardı. Şansımı sağdaki odadan tarafa kullandım ve doğru çıkmıştı. Annemler hala uyuyorlardı. Rahat bir nefes alabilmiştim.
Üzerimi değiştirmek için odama gittim. Saks mavisi bir tişört ve kot pantolon alıp aynanın karşısına geçtim. Ayna tam kapının karşısındaydı. Kendimi incelemeyi hiç düşünmemiştim. Tek hatırladığım gamzelerimdi. Aynada beyaza yakın kumral tenli, saçı ve kaşı koyu kahve yada siyah bir çocuk bulmuştum. Kirpiklerim çok uzundu. Ayrıca os zygomaticus'a* kadar uzanan gamzelerim vardı. Bazı anatomi bilgilerimi hatırladığıma sevinmiştim. Anatomi ve fizyoloji konularını araştırmayı seviyordum. Bilinmeyenleri bilmek hoşuma gidiyordu. Son olarak gözlerimdeki irise* gelince, annemden almış olmalıydım. Annemin gözleri berrak bir denizi anımsatırken, benim ki ise bulanık bir deniz gibiydi. Koyu ve derin bir deniz.
Kendime bakmayı bitirince, gardırobumdaki fön makinasıyla saçlarıma biraz şekil verdim. Dikişlerim olduğu için başımın arka kısmına dokunmamıştım. On gün sonra gidip aldıracaktık. Ardından kitaplığın olduğu üst salona gittim ve bir kitap seçerek başladım okumaya. Saat 07.25 ÖÖ* idi. Annemler uyanınca aşağıya inerim diye düşünmüştüm.
"Sam! Bırak hadi kitapları! Kahvaltı hazır canım."
Bir an korkudan öldüğümü düşündüm. Annemler uyanmıştı ve beni kahvaltıya çağırıyorlardı. Nasıl fark etmemiştim yanımdan geçtiklerini. Saatime baktığımda 10.25 ÖÖ idi. Tam olarak üç saattir, hiç yorulmadan kitap mı okumuştum? Gerçekten bu rakam beni bile şaşırtmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taş'tan Evler
EspiritualSiz O'nsuz kaç yıl yaşadınız? Ben O'nun muhabbetinden yoksun, tam 8 yıl yaşadım. Şimdi bir uçurumun kenarından su ana kadar yaşadığım boş zamanlara bakıyorum da, hiçbir şey bırakmamışım akıllarda. Sadece popüler olmakla yetinmişim. Böyle fani, böyl...