Bölüm 12

5 2 13
                                    

        *Beril Firdevsin Gözünden*

Annem Rümeysa sesleniyordu. 

" Kızım hiç bir şeyin kalmadı değil mi? Unutmasa idin." Bu soruyu sabahtan beri beşinci duyuşumdu.

"Evet anne!"

"Emin misin?"

"Anne her şeyi aldım. Medine ipeklerimi, tarağımı, fırçamı, kulaklığımı, gömleklerimi, eteklerimi, tişörtlerimi, şarj aletimi,  kitaplarımı, günlüğüm, sayamadığım var mı?" diye yüksek sesle söylüyordum ki annem iyice işitsin. Annem odama geldi.

"Tamam tatlım. Hepsini almışsın. Uzak yere gidiyorsun orada sıkıntı çek istemem. Burada senin için ayrıca et,  şalca, kuru biber, patlıcan gibi kışlık malzemeni koydum. Önceden gönderdik. Sen varınca inşAllah oda varmış olur."

Annem yatağımın ucunda bunları söylerken birden beni hafif kendine çekti ve öptü. Üzülüyordu. Gidişim onu sevindiremezdi öyle değil mi? Bu ilk ayrılıktı. Biletlerimi aldım ve aşağı inerken, annem babamı arıyordu.

"Biz hazırız canım, gelebilirsin."

Babam onaylamış olmalı ki annem gözleri yaşlı eşyalarımı kapının dışına taşıyordu. Anneme dönüp seslendim.

"Anne! Tıp okumaya gidiyorum. Ölmeye değil yaaa inşAllah."

Onu gülümsetmek istesem de o hep ağlıyordu. Benim inci gözyaşları olan annem. Hiç üzmem inşAllah seni. Ben bu düşüncelere dalmışken babam gelmişti. Sessizdi. Eşyalarımı alıp arabaya yerleştirdi. Onlar öne bindi bende her zaman ki yerime. Hava alanına kadar herkes sessizliğini korumuştu. Babam arada bir iki şey söylese de annem gözyaşlarını silmekten kıpkırmızı olmuştu.  Eşyalarımı teslim etmek için sıraya girmiştim. Eşyalarımı verip biletimi onaylatmıştım. Bekleme salonuna geçecektim. Annemler ile vedalaşıp içeriye doğru yürümeye başladım. Arkama dönüp son bir kez daha bakmıştım. Annem hala babama tutunup ağlıyordu. Babam ise acı bir gülümseme ile el sallıyordu bana. İçim cız etmişti. Annem gitse biliyordum ki bende ağlamaya başlayacaktım. Norveç de eski evimize gidecektim. Çocukluğumun geçtiği yerleri tekrar görebilecektim. Belki umduğun her şeyi sonunda bula bilecektim.

Uçak için son anons yapılmıştı. Sırt çantam ile el valizimi alıp uçağa doğru ilerledim. Uçakta yerimi bulup köşeme kuruldum. Uzun bir yolculuk olacaktı. Ve bu yolculukların en güzel yanı ise araştırmalarımdı. Hatta nerede araştırma yapmaya başlamalıyım diye düşünenlere benden bir tavsiye, yapabileceğiniz en saçma ortamda bu işi yapmaya başlayın! Çünkü bu insana cesaret verir, olanak sağlar, düşünmenizi kolaylaştırır.

"Bir kere daha yaşıyorsun." dedirtir.

Şuan ben de bu işi yapacak en saçma yerlerden bir tanesindeyim. Nerede miyim? Uçağın  Yirmi dokuzuncu sırasının A koltuğunda dışarıyı seyrederken yazılarımı gözden geçirmek iyi olur diye düşündüm. Çıkardım kulaklığımı telefonumu uçuş moduna aldıktan sonra açtım  son ses okuma fon seslerinden bir tanesi açtım. Şuan saat kaç bilmiyorum ama tek bildiğim hala nefes alabildiğim. Ölmediğim. Hasta olduğumdan falan böyle konuşmuyorum ama hastalanıp gelenleri tedavi etmek için yanıp tutuşan bir kulum. Kendimi kadın doğum üzerinde uzmanlaştırıp tüm zamanımı  çocuklar ve kadınlar için ayırmak istiyorum. Benim bu hayalim yıllar öncesinden başlamıştı. Tam olarak tıp olmasa da biyolojiye olan hayranlığım, doğanın muazzam düzeni ve Allah'ı düşünmenin böylesine güzel olduğu bir noktada en sonunda beni kuran ilminden sonra gelen en güzel ilim olan tıp öğrencisi olmama sebep oldu. 

Şimdi ilk dersim olan biyolojiye girmek için can atıyorum. Seyahat beni yormuş olsa da tekrar Norveç'e dönmek beni mutlu etmişti.  Burada geçirdiğimiz o sıcak günlerimi hatırlamak ve küçükken gittiğim parkta dolaşma heyecanı, içim içime sığmıyordu. Orada vakit geçirmeyeli uzun bir zaman oluyor.  Şuan ise Norveç  Oslo üniversitesi tüm ihtişamı ile karşımda duruyordu. Ben çift vatandaşlı olduğum için doğduğum bu yerde tıp fakültesine yerleşmem çok zor olmadı. Küçükken Oslo Berg Videregaende Skole'de eğitim almak istemiştim ama babamın askeri görevi bitince tekrar Türkiye'de dönüp Kilis Fen Lisesine kayıt olmuştum. Babamlar ben doğmadan önce norveçe gitmişler. Burada en iyi şekilde yaşasam da zorlandığım noktalar oluyordu. Şuandan itibaren ve çok daha çetin bir ortamın içine girdiğimi biliyordum. Benim bu okula nasıl geldiğim bence bomba gibi düşecekti. Emindim çünkü, tam olarak on üç yıl burada yaşamıştım. Beni dışlamaları umrumda değildi çünkü benim tek odaklandığım norveçin sevdiğim doğası, ihtişamı ve kuzey ışıklarıydı.

Taş'tan Evler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin