*************KARA KEDİ************
Nathalie her zamanki programımı bana sunarken kahvaltı yapıyordum. Saat 4:00 p.m. de Çince dersi, saat 2 p.m. de eskrim dersi, saat 19 p.m. de de piyano dersim vardı. Her zamanki gibi rahat bırakıldığım dakikalar birkaç saate inmişti. Hah! Unuttum tabii yarında bissürü çekimim vardı.
Hayatın ne kadar zor olduğunu düşünüp homurdanarak odama çıktım. Tamam, belki bencillik yapıyordum ama bir kere olsun bencil olmaya hakkı yok mudur insanın? Hayatın benim için ne kadar zor olduğunu hiç kimse anlamıyor. Annemi hatırlayarak duyduğum hüznü kimse fark etmiyor. Kimse duymuyor çığlıklarımı. İnsanlara kendimi anlatmaya çalıştığımda kelimeler kifayetsiz kalıyor. Hadi başka insanlar fark etmiyor ama benim kanımdan canımdan olan babam neden fark etmiyor? Neden tutmuyor ellerimden? Benim için ne kadar zor olduğunu neden anlamıyor?
Bunları düşünürken gözyaşlarım süzüldü gözlerimden. Zaten dökülmeye her zaman hazırlardı. Gözyaşlarımı silmeye çalışırken aklıma bir fikir geldi. Bir kez olsun her şeyden uzaklaşsam ne olurdu? Çıksam dışarıya yürüyüş yapsam, dondurma yesem.. Bir kez olsun uzaklaşsam bu bütün duygulardan. Bir kez olsun ben duymasam kendi çığlıklarımı.
"Plagg biraz eğlenmeye ne dersin?"
"Camamberth varsa bende varım."
"O zaman, PLAGG PENÇELER!"
Hızlıca sopamı atarak bu hapsolduğum odadan uzaklaştım. İlk bulduğum tenha yerde hızlıca dönüştüm ve yürümeye başladım.
Sessiz ve huzurlu bir şekilde yürüyordum ta ki bir hayranım beni görene kadar. Ünlü olmanın zorluklarıda bu ya! Tanındın mı bittin demektir.
"S..sen Adrian Agreste'sin.. SEN O OLMALISIN...B..ben senin çok büyük hayranınım. Bir fotoğraf çekilebilir miyiz?
"Ee..şey sonra çekiliriz.. Benim gitmem gerek...görüşürüz."
Ben bunu derken beni tutup bir fotoğraf çekmişti bile. Üstünü benim gibi giyinmişti. Ten renklerimiz aynı sayılırdı. Tek fark onun saçları kahve rengiydi.
Fotoğrafı internette paylaşmamasını söyliyecektim ki, paylaşmıştı bile. Büyük ihtimalle korumam burdan benim nerde olduğumu öğrenecek ve beni eve götürecekti. Sadece birazcık huzur istiyordum. Çok mu? Tabii çok. Huzur bende ne arar?
Hızlıca koşmaya başladım. Ayaklarımın beni götürdüğü yere doğru gidiyordum. İnsanlar arkamdan "ADRİAAAN!" bağırıyor ve hızlıca beni takip ediyorlardı.
Koşmaya devam ederken hızla birine çarptım. Pijamaları ile dışarı çıkmış, Üzerinde pembe bir pijama ile pembe puantiyeli beyaz bir atlet ve mavi spor çantası, altında da terlikleri olan Yanakları kıpkırmızı olmuş bir Marinette şaşkınlıkla bana bakıyordu.
"Adrian...?"
"Evinde saklanabilir miyim?"
"Yani tabi ama neden?"
"Şey ben..."
O sırada arkadan gelen sesler ile Marinette irkildi.
"ADRİAAAAAN"
Hızlıca elimden tutarak koşmaya başladı.
"Benimle gel."
Hızlıca beni evine doğru götürürken heyecandan bayılmak üzereydim.
Dupain- Cheng pastanesi karşıda göründüğünde. Arkamızda dolaşanları atlatmıştık bile.Hızla fırının içine girdiğimizde bay Dupain Cheng bize şaşkın bakışlar atıyordu.
"Merhaba! Adrian sana da merhaba! Bugün Adrian'ın geleceğini bize söylemedin kızım. Süpriz oldu herhalde? Hadi otur Adrian kruvasanlar yeni fırından çıktı"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMLİKLERİN ARDINDA
FanfictionBir aşk öyküsü.. ~Zaman her şeyin ilacıdır. Zamanda bir uyuşturma yöntemi değil midir zaten?~