0.6 | Ravenclaw'ın Kayıp Diademi

3.2K 224 75
                                    

Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersinde Draco kendini derse vermeye çalışsa da aklı Harry'deydi. Derse gelmemişti, Dumbledore onu ofisine çağırmıştı ama Draco bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemişti. O bunağın Harry ile ne işi olduğunu merak ediyordu. Harry'ye gelen mektuplarla bir ilgisi olup olmadığını merak etti.

Evet, Draco'nun mektuplardan haberi vardı. Aptal değildi sonuçta. Son gelen mektuptan sonra Draco iyice şüphelenmişti ve Harry gizemli yabancıyla buluşmak için odadan çıktığında komidinin çekmecesindeki mektupları okumuştu. Yanlış olduğunun farkındaydı ama bu isteğine karşı koyamamıştı. Harry'nin garip tavırları onu endişelendirmişti. Sonuç olarak, artık neden garip davrandığını öğrenmişti. Şu an çok zor bir dönemden geçiyordu Harry ve ona nasıl yardım edeceğini bilemiyordu Draco.

"Draco." Pansy boş boş duvara bakan arkadaşını dürttüğünde, Draco hafifçe yerinden sıçradı ve ona döndü. "Neden dalıp gittin?"

Draco omuz silkti. "Bilmem. Ders çok sıkıcı. Ondan herhalde."

Pansy inanmamış olacak ki, "Emin misin?" diye sordu. "Başka bir şeyler var gibi."

Draco kafasını iki yana sallayarak, "Hayır," dedi. "Başka bir şey yok."

"Ne olursa olsun her şeyi bize anlatabilirsin, Draco." diye araya girdi Blaise. "Elimizden geldiğince sana yardım etmeye çalışırız."

"Teşekkür ederim çocuklar ama gerçekten bir şey yok. Merak etmeyin."

"Sen öyle diyorsan." diye mırıldandı Pansy ve önüne döndü. Blaise de başka bir şey demeden dersi dinlemeye kaldığı yerden devam etti. Draco, arkadaşları çok fazla diretmediği için rahat bir nefes verdi ve derse odaklanmaya çalıştı.

Aklı Harry'deyken ne kadar odaklanabilirse tabii.

Ders bittiğinde Draco diğerlerine küçük bir işi olduğunu söyleyip bahçeye adımlamaya başladı. Sabah kütüphaneden aldığı kitabı sessiz sakin bir yerde okumak istiyordu. Ayrıca her ne kadar Harry'i merak ediyor olsa da Dumbledore'un yanında olduğu için yanına gidemezdi. O yüzden bahçede her zaman oturduğu, neredeyse kimsenin onu görmediği köşesine çekildi ve kitabı açıp okumaya başladı.

Bu sırada Harry Dumbledore'un ofisinden çıkmış ve ağır adımlarla koridorda yürümeye başlamıştı. İlk dersi kaçırdığını biliyordu. Bir sonraki derse de daha saatler vardı. O yüzden biraz hava almak istemişti.

Aklında Dumbledore'un ona son söylediği cümle dolanıp duruyordu. Harry'nin savaşı durdurmasını ummak, maymunların konuşmasını ummak kadar imkansız bir şeydi. O deli adamın aklından neler geçiyordu bilmiyordu ancak saçmaladığı kesindi. Anılara, mektuplara inansa bile nasıl kaçınılmaz olan savaşı durduracaktı ki? Her şeyden önce aralarında sevgi olmasa bile o babasıydı. Küçükken onu yanına almış ve büyütmüştü. Onu ancak öldürerek durdurabilirdi ve Harry babasını öldüremezdi. Ondan bunu beklemeleri aptallıktan başka bir şey değildi.

O sırada aklına Draco geldi. Harry dünden beri garip hissediyordu ve o kadar kafası karışmış, o kadar ikileme düşmüştü ki çocuktan bir kaç saatliğine de olsa ayrı kalmak ona iyi gelmişti. Aslında ona iyi gelen şey Draco'nun kendisiydi ancak bunu kabullenmek istemiyordu. Küçük bir yanlışında Draco büyük tehlikeye girerdi. Aklından bu sabah gördüğü rüya -daha doğrusu anılar- geçerken kalbi korkuyla kasıldı. Onun kılına dahi zarar gelmesine izin veremezdi.

"Harry." Harry sesin geldiği yöne döndüğünde Pansy Parkinson'ı gördü. Kız çekingen bir şekilde yanına gelerek, "Eğer Draco'yu arıyorsan bahçeye kitap okumaya çıktı." dedi. Harry kafasıyla onu onaylayıp, "Sağol." dedi ve bahçeye doğru adımlamaya başladı.

Riddle's Son | DrarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin