EPISODE | FOUR
WHAT COULD HEAL US ALL?
Walburga Black, böyle bir günde daha şık görünemezdi. Gerdanlığına teker teker yerleştirilmiş yıldızlar gibi parlayan incileri, ince bedenini sarmalayan zarif ve hoş kokulu kadife elbisesi, bir elma kadar kızıla boyalı dudaklarıyla masanın başında oturuyordu güçlü cadı. Hemen kocası Orion Black'in yanında. İkisi de pahalı siyahlara bürünmüştü ve geniş yemek masasının en başında yerlerini almışlardı. Arkalarındaki devasa pencereden bulutlu ve sisli havanın evin etrafını ele geçirdiğini görülebiliyordu. Bir aile buluşması için daha iyi bir gün seçilemesi mümkün değildi.Druella ve Cygnus Black, masanın karşı tarafındaydı. Black ailesinin her bir bireyi gibi siyahlara bürünmüşlerdi. Hemen yanlarından kızları yer alıyordu. Bellatrix, Narcissa ve Andromeda. Yüzlerinde geniş bir sırıtış vardı. Karşılarında Alphard Black vardı. Diğerlerine nazaran yumuşak hatlı yüzüyle beraber etrafındaki suratları inceliyordu. Ve son olarak Black'lerin diğer üç kardeşleri yerlerine kurulmşlardı. Portia, kendisini görüyordu. Saçları dalgalar halinde omuzlarına dökülmüştü, dudakları ise annesininki gibi kızıla boyalıydı. Siyah elbisesi teninde adeta dans eden rahat bir satenden yapılmıştı. Omuzlarında ise yumuşak bir kürk vardı, tilki kürkü gibiydi.
Fakat Portia masanın geri kalanını gözlerinin ucuyla taramak istemedi. Gözlerini sadece oraya sabitleyip, kendisinin geleneksel Black hatlarına sahip olan güzel yüzüne bakmak istedi. Adını aldığı gökyüzündeki minik ay gibi parladığını düşündü, dikkatini buna vermeye çalıştı. Ama gözleri sanki onu zorluyordu, gezinmeye ve incelemeye.
Ardından kulaklarında uzaklardan bir sesin yankılandığını hissetti, sanki uzun yolları ve dağları yarıp ona ulaşan bir ses gibiydi. Ona varmak için çok büyük zorluklardan geçmiş bir ses. Şimdi etrafı sarıp sarmalayan gizem bulutunu yarıp masaya tünemişti ve Portia'dan yardım dileniyordu. Çaresiz ve yorgundu.
Ne bizi iyileştirebilirdi? Portia odanın sıcak bir renkle dolduğunu hissedermiş gibi oldu. Turuncu renginin sadece hayallerde yaşayan canlı melodileri salonu inletti ve herkese dokundu. Ona ulaşan sesin gün batımını ona hediye ettiğini ve sıcak renkleri işittiğini hissetti genç kız. Fısıldıyordu şimdi, ne bizi iyileştirebilirdi?
"Portia!" Tanıdık, buz gibi bir ses genç kızı kaybolduğu anıların yoğun sisinden çekip aldı. Omzuna dökülen parlak sarı saçları ve kendinden emin gülümsemesiyle Narcissa Black, yer değiştirmekle yükümlü merdivenlerin kenarında duruyordu. Sırtı çıplak duvara yaslanmıştı ve bedeni yanında duran Severus Snape'e dönüktü. Oğlan ise kulak hizasında duran kuzguni siyah saçları, kemerli burnu ve kara gözlerindeki sempatiden yoksun bakışlarıyla beraber hemen kızın yanına kurulmuştu.
"Narcissa, Severus." Portia başıyla belli belirsiz onları selamladı. "İyi misiniz, yorgun görünüyorsunuz." Genç kız kendi farkında olmadan kollarını göğsünde kavuşturup bir savunma pozisyonuna geçerek onlara doğru yürüdü. Karşısındaki aileden biri olsa bile bilinci gardını asla düşürmüyordu. "Teşekkürler Portia, fena değiliz." Narcissa sesindeki hafif soğukluğa ters düşen bir şekilde gülümsedi, bu da Cissy'nin savunması olmalıydı. "Fakat Severus yine kavgaya karıştı, bir avuç dolusu çocukla."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black hanesi'nin savunması üzerine. marauders era!
Fanficportia black, denemekten vazgeçmese bile asla mükemmelliğe ulaşamazdı ve kendini boğduğu yalnızlıktan kurtulamazdı. 'the wraith, vol. 1' written by @truffautsfilm. fanfiction, harry potter. [12.11.2020]