Metin, poposuna çivi batmış gibi koltuğundan fırladı. Televizyonun yakınına geldi. Gözlüklerini burnuna iyice yerleştirip, ekrana baktı. Röportaj yapılan kız da tıpkı Gülbahar gibi yeşil gözlüydü. Hiç kuşkusu yoktu, şehir, isim, soyadı, göz rengi her şey tutuyordu. Bu kız kendi kızıydı. Ekrana bakarken
"Kızım...."
diye mırıldandı.
İnsanlar geçmişte yaptıklarından çok, yapmadıkları ya da yapamadıkları şeyler için pişmanlık duyarlar. Metin de, onlardan biriydi. Kulağında bir ses:
"Yıllar önce aşkına sahip çıkamadın. Sevdiğin kızın arkasında duramadın. Karnında bebeğiyle yüz üstü bıraktın! İşte sana fırsat. Bari şimdi bir işe yara!"
diyordu. Hemen o an kararını verdi, Soma'ya gidecek, Gülbahar'a ve kızına sahip çıkacaktı. Fıstıkağacı'nda boş duran dayalı, döşeli dublex daire ne güne duruyordu? Paraya ihtiyaçları olmadığından, kötü bir kiracıya vermektense, boş kalmasını tercih etmişlerdi. Oraya yerleştirirdi ikisini de. Sonrası kolay. Daha önemlisi avukatını çağırtıp vasiyetinde değişiklik yapmalıydı. Yıllar sonra da olsa Gülbahar ve kızı için bir şeyler yapabilecekti. Geçmişi geri getiremese de, kader ona yaptığı hatayı telafi imkanı sunmuştu.
Telefonunu aldı ve avukatı Hayrettin beyi aradı. Az sonra iki adam sade kahvelerini içiyor ve bu konuyu konuşuyorlardı, sinsi ve meraklı bir çift kulağın onları dinlediğinden haberleri yoktu. Zerrin, tesadüfen kulak misafiri olmuş; tam gidecekti ki, bir şey duymuştu: Babasının gayrimeşru kızı vardı.
"NEEE? " diyerek, gizlendi ve can kulağıyla babası ile avukatın konuşmalarını gizlice dinlemeye başladı. Duydukları şöyleydi:
"Bu durumdan eşimin ve çocuklarımın haberinin olmasını istemiyorum. Eşim, Gülbahar hakkında biraz bir şeyler biliyor, rahmetli annemin boşboğazlığı. Ama bebekten bahsetmemiş. Yani tüm hikayeyi bilmiyor. Bilmesin de zaten."
"Tabii efendim, anlıyorum."
"Gülbahar'a ve kızıma olan sorumluluğumu yıllar sonra da olsa yerine getireceğim."
" Siz nasıl münasip görürseniz. O zaman ben müsaadenizi isteyeyim efendim. Hemen işe koyulayım."
diyen avukat Hayrettin ayağa kalktı. Zerrin, kapı dinlerken yakalanmamak için koşa koşa kardeşinin odasına gitti. Yerlerin bol tüylü halı kaplı olması işe yarıyordu. Kulağında kulaklık, bilgisayarda oyun oynayan kardeşi, kızı görünce kulaklığı çıkarttı ve ablasına bakıp sordu:
"Abla? Bir şey mi oldu? Yüzün bi tuhaf?"
"Şştt! Babamı avukatıyla konuşurken duydum! Kahretsin! Bizim bir üvey kız kardeşimiz varmış!"
"NE?"
"Ya! Duy da inanma! Bak şimdi...."
diyerek duyduğu her şeyi kardeşine anlattı. Sinirden yüzü pancar gibi kırmızıydı. Kardeşi şaşırdı:
"Vay canına! Bizim peder geçmişte ne hurmalar yemiş! " dedi.
" Sorma! Bir de, kızı ve anasını Fıstıkağacı'ndaki daireye yerleştirecekmiş!"
"Oha! Senin en sevdiğin ev! Hep orada oturmak istiyordun."
" Hem de nasıl!"
"Tüm mirasa da ortak edecekmiş! Avukatına talimat verdi bile. Madenin hisseleri! Evler, arabalar, bankadaki para, her şey!"
"İyi de abla ne yapabiliriz ki? Elimizden bir şey gelmez. Babamıza karşı mı geleceğiz?"
" Yok tabii ki ama babamın ruhu duymadan, ben bu duruma el koyacağım. Hani bana aşık biri vardı da annem çok kızmıştı, görüşmemi yasaklamıştı."
"Şu mu?" diyen Fikret, parmağıyla çenesinden yanağının üstüne kadar uzunca bir çizgi çeker gibi yaptı. Ablasının sözünü ettiği Aslan denen adamın yanağında bıçak yarası izi vardı.
"Evet o! "
"Ama abla o adam Mafya diyordun sen."
"Daha iyi ya! Bana demişti ki, sana yan bakanın dizlerine sıktırırım!Hihihihi."
"Abla ama tehlikeli biri bu adam. Emin misin? Sonra başın derde girmesin?"
"Zaten yeterince dertte."
"Nasıl dertte?"
Zerrin, uzun zamandan beri içini dökmek, sırtındaki kayanın yükünü güvendiği biriyle paylaşmak istiyordu. Paylaşırsa yükler azalırdı. Olanları fısıltıyla anlattı. Şoke olma sırası kardeşindeydi. Yerinden fırladı:
"Aman Allah'ım! Abla! Ne yaptın sen? Katil mi oldun? Yakalanırsan yıllarca yatarsın!"
"Şşşt! Yavaş konuş! N'apiiim! Babamlara mı anlatsaydı? Ömür boyu bana şantaj mı yapsaydı? Kolyem? Arabam? Verecek bir şeyim kalmayınca ne yapacaktım? Ekip otosu kapıya gelecekti. Özlem ve ailesi benden şikayetçi olacaktı. Rezil olacaktım. Üstelik Serdar, kızın suçsuz olduğunu anlayınca. tekrar Özlem'le evlenecekti. Gerçi belki de evlenmezdi; sonuçta, düğünden bir gün önce eski sevgilisi çağırınca, koşa koşa evine gittiğine göre! Kumpasçı kız diye adım çıkardı sosyetede! Herkes beni dışlardı. Daha sayayım mı! Yapmak zorundaydım işte!"
Fikret ayağa kalktı, iki eli başının üstünde! Kafası kopuk tavuk gibi bir sola, bir sağa yürüyordu.
"Offf! Abla! Off! İnanmıyorum! Ya! Nasıl yaparsın?"
"Korkma ablacım. Bak bir ayı geçti, polis bulsa çoktan bulurdu beni. Bayağı rahatladım. Şşt! Artık bu sırrımı sadece sen biliyorsun. Aman diyeyim uykunda bile konuşma!"
"Deli misin abla! Seni hapse mi göndereyim?"
"Biliyorum, göndermezsin de, dikkat et, yerin kulağı vardır. Bu işi de halledeceğim. İnsanın güçlü dostlarının olması çok iyi bir şey. Zaten bu dünyanın kanunu böyle değil mi? İşler böyle yürüyor. Bizim olanı korumak en doğal hakkımız. Dağdaki gelip bağdakini kovamaz! Hayır efendim! Herkes yerini bilecek! Yok öyle şey! Kim oluyor ki o kız? Babamın bir tane kızı var! Bir tane! O da benim!"
"Evet abla. O kim oluyormuş?"
"Ha, bir de bizim madende çalışıyormuş! Şu oyunu kapat da google'ı aç, "Maden işçisi kız." yaz, tıkla, bakalım ne çıkacak?"
Fikret, ablasının dediğini yaptı. Enter'a basınca karşısına başında sarı madenci bareti, kapkara yüzünde zümrüt gibi iki yeşil göz, kuzgun siyahı saçlarla genç kızın fotoğrafı ekrana geldi.
17. BÖLÜMÜN SONU
![](https://img.wattpad.com/cover/245568989-288-k307155.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEŞİM
RomanceGöl Büyücüsü Gülbahar ve kızı Yeşim'in heyecanlı, aksiyonu bol, hüzünlü aynı zamanda romantik hikayesini dizi izler gibi okuyacaksınız. Kapak tasarımı: @writerladyy