Emin ailesinin evi mis gibi pişmiş elma ve tarçın kokuyordu. Nezahat, Gülbahar ve Yeşim oturma odasında sohbet ediyor; bir yandan da ince belli bardaklarda kaynar kaynar çay içip, Yeşim'in eliyle yaptığı elmalı ve tarçınlı keki yiyorlardı. Kız, annesine ve kendisine evlerini açan, çok sıcak davranan bu altın kalpli aile için bir şeyler yapmak istemişti. Bir gün önce de Nezahat'ın "Yorulmayın; ne gerek var? Aşçı yapar." demesine rağmen, ana-kız kendi elleriyle incecik, kalem gibi yaprak sarma sarmıştı.
Nezahat tam:
"Oğlum diye demiyorum Gülbaharcığım, Serdar hiç öyle başka gençler gibi kavga, döğüş bilmez. Bazen acaba bu çocuğu çok mu böyle hani ne derler cam fanus içinde yetiştirdik diye üzüldüğümüz olur babasıyla..."
diyordu ki, Serdar az önceki kavgada oluşan mor göz, patlak kaşla içeri girmesin mi! Annesi çayı sehpaya bırakıp, ayağı fırladı:
"Oğlum? Bu ne hal? Ne oldu gözüne?"
"Şey biraz kavgaya...."
"Ne? Aaa! Ayol tam oğlum başka gençler gibi kavga, döğüş bilmez derken!"
Yeşim, bıyık altından gülünce Serdar:
"İyi valla, ben senin için dayak yiyeyim sen gül küçük hanım!" diye şakacıktan serzeniştte bulundu:
Kızın kocaman yeşil gözleri açıldı:
"Ne? Benim için mi?" diye sordu. Ço mahcup olmuştu. Serdar:
"Üzülme üzülme, şaka yaptım; kıyamam...ben kaşındım."
diyerek olanları anlattı. Kızı kaçıranın Zerrin olduğunu söyledi. Bu sefer şaşırma sırası Nezahat, Gülbahar ve Yeşim'deydi.
"ZERRİN mi? AAAAA!"
diyerek üçü de elleriyle ağızlarını kapattılar. Serdar olanları anlatırken, dedektif, Zerrin'in babasıyla görüşmeye gitti. Polis, Zerrin için yakalama kararı aldırtırken, bilmedikleri bir şey vardı. Ağaçların arkasından Aslan'ın bir adamı tüm olanları görmüş ve telefonuyla anında adamı uyarmıştı. Aslan pılısını pırtısını toplayıp, Türkiye ile arasında "suçluların iadesi anlaşması" olmayan bir ülkeye uçmadan önce, Zerrin'e son bir iyilik yaptı. Ne de olsa kıza zaafı vardı. Hemen
"Kaç! Polis peşinde!"
diye yazıp; tek kullanımlık bir cep telefonundan mesaj attı.
Zerrin, o panikle, koşarak babasının çalışma odasına gitti. Annesi, sosyetik arkadaşlarıyla briç günündeydi. Kasanın şifresini biliyordu. Hemen açtı. Kendisine uzun süre yetecek kadar döviz, altın, pırlanta aldı. Kardeşi de korkmuştu. Sonuçta suç ortağı sayılırdı. O da ablasıyla gelmeye karar verdi. Birlikte polislerden kaçma fikri adrenalinlerini arttırıp, kendilerini kahraman gibi görmelerini sağlıyordu. Bir yerlerde saklanıp sonra sahte pasaportla yurt dışına tüymeye karar verdiler. Arabaya binip son hızla yola çıktıklarında polis de eve doğru geliyordu.
Dedektif Feridun Tunaoğlu ise Metin Haznedaroğlu'nun holdingdeki odasındaydı. Adam, duyduklarından sonra sanki on yıl almış gibi çöktü ve sordu:
"Nasıl olur? Kızımın Yeşim'den haberi yoktu ki.....bir yanlışlık olmasın? İftira olmasın?"
"Metin Bey, tecrübeme dayanarak şunu söyleyebilirim; evlerimizde tedbirli olmayız çünkü evimiz en güvende hissettiğimiz yerimizdir, kalemizdir. Siz, avukatınızla Yeşim'le ilgili telefonda konuşurken kızınız istemeden kulak misafiri olmuş olabilir."
![](https://img.wattpad.com/cover/245568989-288-k307155.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEŞİM
RomansaGöl Büyücüsü Gülbahar ve kızı Yeşim'in heyecanlı, aksiyonu bol, hüzünlü aynı zamanda romantik hikayesini dizi izler gibi okuyacaksınız. Kapak tasarımı: @writerladyy