Salı günü Yeşim, sınava çalışacağı için izinliydi; madene gitmeyecekti. Kahvaltıda annesinin deyimiyle "pambık" gibi sıcacık pişi, peynir, zeytin, çilek reçeli ve ince belli bardaklarda, kaynar kaynar çaydan oluşan güzel bir kahvaltı yapmışlardı. Ama Hüseyin'in ve Yusuf'un yokluğu boğazlarının düğüm düğüm olmasına neden oluyordu. Ana - kız, birbirlerini üzmemek için mutlu taklidi yapıyor, dayanmaya çalışıyorlardı. En zoru mezarlık ziyaretleriydi. Şirket, baba ve oğul için mermer mezar yaptırdığı için minnettardılar. Birlikte gidip suluyor, çiçek dikiyor, onlarla konuşuyor, ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerle dönüyorlardı. Çok zordu kabullenmek.
Kahvaltı sonrası, saat 09.30 olduğunda, Sarman, test çözen kızın kucağında uyuyor, annesi de pirinç ayıklıyordu. Kızı rahatsız olmasın diye televizyonu açmamıştı. Yeşim, yüksek sesle soruyu okudu ve ekledi:
" Aşağıdaki cümlelerin hangisinde düzeltme işareti yanlış kullanılmıştır? Hmmm...a değil, b değil, c! Bu da tamam. Anne, Sarman'a baksana nasıl da mışıl mışıl uyuyor".
"Böyle güzel annem olsa ben de uyurum kucağında."
"Ya anne, ben güzel değilim ki..."
"He kızım, he, çirkinsin. Kimseler almaz seni evde kalırsın."
"Yaaa...."
"E, kızım ne diyeyim? Aaa!"
O sırada kapı çaldı. Yeşim'in yüzüne öfkeyle karışık bir gölge yerleşti.
"Kim ki bu saatte? Yoksa yine.....?"
Annesi, kızının içinden geçeni anlamıştı.
"Gelmez kızım, niye gelsin? Ne yüzle gelecek?"
diyen annesi kapıyı açtı. Karşısında başında kasket, çarpık gülümsemeli ve omzunda kocaman bir televizyon kamerası tutan bir gençle burun buruna geldi. Evlerinin önünde beyaz bir minibüs vardı. Şoför koltuğunda da yine bir adam oturuyordu. Kameralı olan lafa girdi:
"Merhaba hanımefendi. Biz Yeşim hanımla röportaj yapmak için geldik. Evde mi kendisi? " diye sordu.
"E...evde ama....?"
Yeşim konuşmaları duymuştu. Sarman'ı uyandırmadan, yavaşça sedire koyup annesinin yanına geldi. Adam, kızı görünce yine çarpık çarpık sırıttı. Kıza:
"Merhaba Yeşim hanım. Sizinle röportaj yapmak istiyorduk. Bu arada röportaj için kanalımız size 10.000 lira ödeyecek. Ne dersiniz? " diye sordu.
"10.000 lira mı?"
"Evet."
Kız, annesine döndü. Gözleri gülüyordu. Hayatında 10.000 lirayı bir arada görmemişlerdi.
"Anne? Harika bu! Değil mi?"
"Bilmem ki kızım...?"
Gülbahar'ın gözü adamı tutmamıştı. Kamerayı tutan kolunda engerek dövmesi vardı, kolunu hareket ettirdikçe, engerek de sahici gibi kımıldıyordu, ürperdi, tüyleri diken diken oldu, içinde tuhaf bir şey vardı.
"Anne ya, bilmeyecek ne var? Tamam, kabul."
"Teşekkürler Yeşim hanım. "
"Biraz bekleyin üstümü değişip geliyorum."
"Bekliyoruz Yeşim hanım."
Az sonra Yeşim, baretini taktı, çizmelerini ve tulumunu giydi. Adamla birlikte beyaz minibüse bindiler. Heyecandan cep telefonunu kedinin yanında bırakmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/245568989-288-k307155.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEŞİM
RomanceGöl Büyücüsü Gülbahar ve kızı Yeşim'in heyecanlı, aksiyonu bol, hüzünlü aynı zamanda romantik hikayesini dizi izler gibi okuyacaksınız. Kapak tasarımı: @writerladyy