ⅠⅠ

90 9 74
                                    

Her konuda daima iki taraf bulunurdu; hasta ve sağlıklı, iyi ve kötü, güçlü ve güçsüz, haklı ve haksız... İnsanlar buna göre kutuplara ayrılır -Bu durum doğalarında vardı; daima karşı çıkan bir taraf olur.- ve ne olursa olsun seçtikleri yönü her hatası ile benimsemekten öte bu hataları göz ardı ederek savunurlardı. Bir sonuca ulaşmak gibi bir zorunlulukları yoktu çünkü herhangi bir çıkarları olmayacaktı. Amaç, konuşmak için konuşmaktı.

Konuşulanları onların yerine ciddiyete dökmek ise bize kalıyordu.

Davanın konusu bizi etkilese veya etkilemese dahi elimizden gelenin en iyisini yapıyorduk, yalnızca haklı olanı savunabilmek ve haksız olanı en az zarar ile içinde bulunduğu vahim durumun içinden kurtarmak adına fakat insanlar her seferinde gözardı etmeyi seçerek sonuçlara odaklanıyordu, savunduğumuz kişiden çok hepsinin sesi olana dek aştığımız yolları umursamadan. Bu, ölüm tehditleri aldığınız günlerin ardından pek de teselli gibi olmuyordu açık konuşmak gerekirse. Neyse ki bizim tebrik edilmeye ihtiyacımız da yoktu çünkü biliyorduk, bu yolda daima yalnız olduğumuzu ve olacağımızı da. Bize gelen insanlara karşı hem fazlasıyla dürüst hem de bir kumarbaz misali yalancı olabilmenin ince bir zeka işi olduğunu ve bu mesleğin dönen tüm dolapların dönüş yönünü istediğin gibi ayarlamak için varolduğunu bilmelerine rağmen tıpkı diğer insanlar gibi uğraşlara değil de sonuca bakıyor olmaları sinir ediyordu bizi.

Onlar için uykusuz kaldığımız anları umursamadan. Bazıları gerçekten de bunu hak etmiyordu. İşte tam bu anda, işin içine para girdiğini ilkokula yeni başlamış bir çocuk bile anlardı.

Şuanda olduğu gibi.

Jongdae'nin sahayı zorla bana bırakması ile beraber her ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin, bunu umursamayan ve işine aşık olan birisi olarak ilk başta polisler ile durumu konuşarak kaza anına ait kamera kayıtlarını veya olay yeri fotoğraflarını incelememi istediğimde, Jongdae burada resmen işime yaramıştı. Nüfuz sahibi olmak bu piyasada gereğinden önemli iken polislerin neden bizden birkaç adım geride kalıyor olduklarını çözemez bir halde, kayıtları gösteren adamın başında dikildiğimde, gözlerim gezindi etrafta, hızlıca. Nerede olduğumu kazıdım aklıma; sanki buradan hiç çıkamayacakmış gibi. Halbuki, en fazla yarım saatlik bir işim vardı. Belki de, ortamın gereğinden havasız ve karanlık olması, işimi diken üstünde yapmama neden olmuştu, bunu bilemezdim lakin elimde birtakım güçlü kanıtlarım da yok değildi; karanlıktan haz etmemem veya kokulara karşı aşırı hassas olmam misali. Kendi sorunlarımı konuşacak veya düşünecek durumda olmadığım için, bunu yapacağımı hissetmiş gibi davranan Jongdae sayesinde kendime geldiğimde, omuzlarımı dikleştirdim. Derin bir nefes çektim ciğerlerime. Avukatlık bürosundaki o garip koku bu sefer tüm genzimi yaktığında, Jongdae'nin parmaklarının ağırlığı ile ezildi sol omzum. Ona yandan bir bakış atmadan edemezken etrafındaki görevlilere neden göz dağı veriyor olduğunu anlamaya çalışırcasına, çatıldı kaşlarım.

''İşine bak, LuHan. Zaman kaybediyorsun. Zaman.. aleyhine işliyor.''

Ona karşı çıkmak adına aralanan dudaklarım ile öylece bakakaldığımda, bunu yapmamın hiçbir artısı olmayacağını hızlıca kavramamın ardından görevlinin omzuna dokundum usulca. Ekrana dalan gözleri hızlıca beni bulan polis bu dokunuşum yüzünden aniden irkilerek beni süzdüğünde, yüzünde ufak bir esinti oluştu; iğrenti mimikleri. Ona dokunmamı neden bu kadar sorun ettiğini anlayamaz iken bugünlerin gereğinden saçma ve akıl dışı olduğunu kabullenerek işime odaklandım; ardından gerekli noktaları aklıma resmen not ettiğimde, Jongdae ile daha ilk andan uyumlu bir şekilde çalışıyor olduğumu fark ettim. Altıncı hissime güvenirdim ve beraber geçirmiş olduğumuz bu yirmi dakika, bana yanılmadığımı göstermişti. Kısılan gözlerim ve göğsümde, sanki bir atağa karşı kendimi savunuyormuşçasına, sıkı sıkıya düğüm yaptığım kollarım ile büyük fakat sisli gösteren ekrana bakarken Jongdae'ye kayan gözlerim, kendisini deşifre etmek istercesine, etrafında gezinip durmuş fakat aurasından bir türlü kurtaramamıştı paçayı. Onun bana bu kadar güvenerek polisler ile konuşuyor olması garibime gitmeden edemezken kendisine baktığımı biliyormuş fakat çaktırmak istemiyormuşçasına davrandı; hafifçe titredi gözleri; simsiyah oldu bakışları, kısa bir süreliğine kendi yansımamı gördüm ve ardından, gülümseyerek geri çekildi. Ben ise, kendime gelebilmek adına yeniden derin bir nefes aldım.

⚜ AUGUR - [osh+lhn]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin