♕ ─ 𝘢𝘮𝘣𝘦𝘳 ;

124 20 15
                                    

Asırlık yaşa sahip olmasına rağmen hala yeni yeni hayata atılan bir ölümlü gibi genç kalan adam, saçları garip bir biçimde örülmüş olan minik kızın ardından küf ve tütsü kokan siyah odaya girdiğinde yanındaki kıza telefonunu ve saatini vermiş, ardından ayakları sallanan tahta tabureye temkinli bir biçimde oturmuştu. Gereğinden fazla uzun olan bacaklarını katlayarak dirseklerini dizlerine yasladı, ellerini boşlukta birleştirerek ilk defa göreceği o şarlatanın gelmesini beklerken. Herkesin korktuğu ama bir o kadar da saygı duyduğu Falcı'nın ne zaman geleceği belli olmazdı, bu yüzden oflayarak bakışlarını içinde bulunduğu tanıdık odanın aşina köşelerinde gezdirmeye başladı. İçinde bulunduğu oda konusunda birtakım izlenime sahip olsa bile odanın aslında siyah olmadığını ve sol köşede, tıpkı küçük bir çerçeve asılmış gibi duran o pencereden içeriye sızan ışık hüzmesi dışında herhangi bir aydınlatıcı olmadığı için -Falcı bazen mumlar kullanılırdı, denilene göre.- öyle sandığını arkasından gelen hışırtıdan saniyeler önce kavramıştı. Arkasında birisi olduğunu ve ona eğildiğini genlerinden kendisine bahsedilmiş olan içgüdüsü sayesinde hissedebilmişti ama herhangi bir tepki vermemiş ve aksine, kulağına fısıldanacak sözler için put kesilmişti.

"Ayın aurasını ilk defa birisinin tenine yakıştırdığında, onun gitmemesi için uğraşacaksın. Ona, bunun için yalvaracaksın. Onun için, gözyaşı dökeceksin."

"Beni dirilten, hayatımı bahşeden ışığı kendimden başka kimseye yakıştırmayacağımı çok iyi biliyorsun.. Diğerlerine ise.. -Tekrardan sinir bozucu bir şekilde güldü, genç adam.- Nasıl tepki verdiğimi gizlemiyorum bile. Beni asla kandıramayacaksın. Bunu... Kabul et."

Tüm türden gelen ölümsüzlerin Falcı'ya gelmesinin tek sebebi, söylediğinin çoğunun anlaşılmaması ama gerçekte yaşananlarla bağdaştırılmasıydı. Bunun için ona ve işine saygı duyuyordu ama.. bu sefer gerçekten de yüksekten uçmuştu, bu gözünü hırs ve kin bürümüş olan genç adam için. Açıkçası, Lilith onun rüyalarına girip bir de yetmezmiş gibi kargası ile kendisine haber salmasaydı, rakiplerini gizli bir biçimde birer birer aday olmamaları için ziyaret etmekten vaz geçmezdi. Dürüst olmak gerekirse bu durum onu zorlamıştı çünkü gün geçtikçe ona rakip çıkan ve hatta kendisinden daha güçlü olan kişi sayısı artıyordu. Olabilirdi; SeHun, uğruna yanıp tutuştuğu tek amacı için her şeyi göze almaya dünden değil asırlar öncesinden razıydı ve Lord olabileceğini defalarca kez kanıtlamıştı ama ancak bu ana denk gelebilmişti, harekete geçebilmek için. Bazı kurallar yüzünden geç kaldığını düşünse bile sonradan bu düşüncesi değişmişti; kendisi neyse ki güzel bir döneme denk gelmişti. Bu yüzden Milenyum Çağı, onun çağı olmalıydı. İnsanlar nasıl şu günlerde altın çağlarını yaşıyor ise kendi ırkı da aynı şekilde gelişime ayak uydurmalıydı. Baştakilerin dogmatik görüşleri yüzünden çoğu şeyde hala eski ritüelleri ele alıyorlardı, ne kadar utanç verici bir durumdu bu onun için! Baş düşmanları olmaya hak kazanan tek türün, kurt adamların, onlar ile dalga geçmesine göz yumamazdı. Tüm bu saçmalıklara bir son verebilmek için asla çekinmemişti ve çekinmezdi de. Hiçbir kuvvet onu bu yoldan saptıramazdı; ne gerekiyorsa sesini çıkarmamaya çalışarak yapacak ve ardından mutlak hakimiyetin kendisine altın tepside gelişine herkesin şahit olması için gerekenleri gerçekleştirecekti.

⚜ AUGUR - [osh+lhn]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin