Yüzüne kapanan kapı ile kaşları çatıldı aniden, Prens'in.
Bu nasıl bir saygısızlıktı, kendisine karşı yapılan?!
Eli aniden havalandı; yüzüne kapanan kapıyı hiç düşünmeden açmak ve bunun hesabını, kendisine yapılan bu yüz kızartıcı hareketin nedenini, kendisine yakışır bir biçimde ona sormayı geçirdi aklından. Ardından, bu kapıyı ona kendi elleri ile açtığı gerçeği yüzünden eli yalnızca, havada asılı kalmakla yetindi. Sinirle seslice nefesini verdi, kaşları iyiden iyiye birbirlerine yakınlaştı, yüzüne ürkütücü bir gölge düşüverdi; gözü önüne düşmüş saç tutamının ardından önündeki kapıya son bir kez bakış attı.
İçinden istediği şeyin gerçekleşmesini diledi; olmadı. Hayat böyle değil miydi zaten? En çok istediğimiz şeyler hiçbir şekilde gerçek olmazdı; olacağı var ise, bizim sabırsızlığımız veya varlığımız bile yeterli oluyordu bazen, olmamasına.
Yutkundu sertçe, kendisine yapılan bu saygısızlığı sindirebilmek adına. Hemen ardından kendisine hakim olamayarak başının geriye gidişine ve kahkahasının duvarlar arasında yankılanmasına izin verdi. Aniden duruverdi; oldukları yerde cılızca sallanan tül perdeler. Odanın rengi sarıdan griye dönüverdi; rengini kaybederek morarmaya başlayan ölü bir bedenin rolünü üstlenir iken. SeHun, omzunun üzerinden odasının içine yandan bir bakış attı ve bu değişikliğin kendisini rahatlatmasına sesini çıkarmadı. Çünkü bugüne dek bu oda ne güneşi görmüştü ne de.. bir ölümlüyü. LuHan'ın bu tavrının, kendisinin onun üzerine daha ilk günden bu kadar çok gitmesi yüzünden olduğunu fark etti. Bu davraşını bilmeyerek yapmış olmasını kendisine bahane ederek geriye doğru bir adım attı. Hemen ardından da, kendi etrafında bir tur döndü. Etrafı hoş bir kokunun çevrelediğini hissetti; gözleri usulca kapanır iken kokuyu hissetmeye çalıştı; nefes almak onun lügatında olmadığı için. Elini, bir şef misali, havada sallayarak kokunun burnunun ucuna gelmesini sağladığında, kokunun tınıları arasında, aradığı şeyi buldu.
Korku. Cesaret. Biraz da.. güven.
LuHan'ın kokusu yeterince hüküm sürer iken odasında, dün akşamdan itibaren odasında dahi birçok şeyin değişmiş olması onu kısa bir süreliğine tedirgin etti. Bunca değişikliğin kısa bir sürede olması ve onu rahatsız etmemesi, tüylerinin ürpermesine neden oldu. Aniden, başı sertçe banyonun olduğu yöne doğru çevrildi. Korku poyrazı halihazırda ele geçirmiş iken LuHan'ın çehresini, onun, kendisine bir şey yapıp yapmaması konusunda endişelenmeden edemedi. Prens bunları düşünür iken onu yatıştırmak amacıyla ufak bir ses yankılanıverdi kapının ardından; sakince akıp giden bir su sesi. Çatılan kaşları gevşedi yavaşça; eli bacağının yanında durdu, omuzları dikleşti. Aklından geçenleri yapmayacak kadar zeki birisi ile karşı karşıya bulunmak onu içten içe sevindirir iken odada onu beklemek gibi bir aptallığa bürünmeyerek hızlı adımlar ile odadan çıktığında, kendisi yerine kapatmıştı uşağı, arkasından, ardına kadar açık bırakmış olduğu kapıyı. Uşağına dönüp bakma gereği duymadan adımlarının ötesini kesmeden önündeki kolidora varlığının kırıntılarını dökmeden çekinmez iken en sonunda çalışma odasının önüne vardığında, önündeki çocuğun kapıyı açmasına izin verdi. Üç çocuğun, kendi kapısının önünde beklemesi ile uşağına söylediği şeyin gerçekleştiğini anladığında, yine de acele etmedi. Üzerini bir gündür değiştirmemiş olmasının verdiği rahatsızlığa rağmen koltuğuna usulca çöktüğünde, bacak bacak üzerine atar iken kapının kapanışını izledi. Dirseğini koltuğunun yanağına yaslar iken ince uzun parmaklarının ucu çenesini bulduğunda ise, parmaklarını çenesine vurdu birkaç kez.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
⚜ AUGUR - [osh+lhn]
Fanfiction"Her şey, kaderin korkunç bir sona doğru sürüklediği acımasız bir trajedinin parçasıydı." { 𐰽 } "Nasıl yani? Sen şimdi.. kendini tehlikeye mi attın?" "Yalnızca kendimi değil, tüm halkımı da öyle...