''İnanmanı istiyorum.''
''Neye?''
''İnanamayacağın şeylere.''
Evrende yalnız olmadığımızı öğrensek onların bize zarar vereceği düşüncesi ile korkar mıydık yoksa aksine, fiziksel olarak bizden farklı bir tür görmemizin heyecanı ile mutlu mu olurduk? Sahi.. neden onları hep başka biçimlerde tahmin ederdik, insan bedeni tüm imkansızlıkları kaldırmaya yeter iken? Onların bizim gibi göründüğünü kabullenmek zor mu olurdu? Peki ya bu sayede aslında var olduğumuzdan beri bu şekilde asla yalnız olmadığımızın farkında olursak, onların kendilerini belli etmesi ile, o zaman nasıl davranırdık? Çocukluk arkadaşımızın saçlarının doğuştan turuncuya çalan bir kırmızı olması hoşumuza giderken onun aslında on sekizinci yüzyılda diri diri yakılmış ve can verdiği için öylece çarmıha gerilmiş bir şekilde bırakılmış herhangi bir cadı olduğunu, biz sekizinci rüyamızda olduğumuzu zannederken geceleri onların bizim bedenlerimizi kullandığını ya da öylesine yanımızdan geçip giden kişilerin aslında kitaplar ve filmlere yüzyıllar boyunca konu edindiği vampirlerden yalnızca birisi olduğunu ve damarlarımızda gezinerek bize hayat veren sıvının kendisine güzel bir yemek olacağını düşünmesi adına bize yakın olmaya çalıştığını öğrensek nasıl tepki verirdik?
Ne yazık ki, bütün bunların gerçek olduğunu kabulleneceğimiz ana dek onları çoktan benimsemiş olduğumuzu unuturduk.
"Dünya iyi adamlarla dolu gibi görünüyor, canavarlara rağmen."
Evrenin yaratılışının ardından her Tanrı kendi adına bir ırk yaratarak sahip olduğu yeryüzünde yaşamın var olduğu tek gezegende soylarını sürdürmeleri adına Dünya'ya göndermiştir. İlk başlarda her şey normal gitse bile insanoğlu hırsına ve kinine yenilerek intikam almak ve üstün olmak adına sükûneti bozmuştu ve ne yazık ki dua ettikleri Tanrıları onlar gibi davranarak onlara sırtlarını döndüğünde, yalnız olduklarını bilmeleri yüzünden ortak bir yol bulmak adına oturmuşlar idi, masaya. Vampirler her zamanki gibi kendilerinin üstün olduklarını dile getirerek önce davrandılar ve yeryüzünü sahiplendiler. Periler bu savaşa dahil olmamak adına gökyüzünü kendilerinin evi olarak belirlediler. Kurt adamlar içi oyuk olan her yeri korumak adına yemin ettiler. Cadılar ise ölümlü kılığına bürünerek izlerini silmiş oldular, yeterince zayıf düşmüş ırklarının soyunun tükenmemesi adına. Ölümlülere ise ayrıcalık tanındı fakat tek bir şartla: Diğer ırklardan haberi olmayarak her an zayıf düşecek bir konumda olacaklardı. Her şekilde bu durumu yaşamaları yüzünden kabul etti ölümlüler ve böylece dünyanın sınırları çizilmiş oldu. Herkes evine yerleşti fakat bu sefer de sürekli olarak sınır kavgaları başladı; dünya onlara hala küçük geliyordu ve bu yüzden ırkların bazılarının gözden çıkarılması gerekliydi.
Vampirler, savaşlarını tek nedeni olmalarına rağmen böyle düşünmeye ne yazık ki devam ettiler.
''Bu tuhaf bir dünya, hüzünlü bir dünya, acı, ızdırap, dert dolu bir dünya...''
Diğer ırklardan her şekilde üstün olduklarını kendilerine bahane ederek anlaşmaya uymayan vampirler tüm dünyaya karşı savaş ilan ettiğinde, böylece sükûnet ortamı bozulmuş ve herkes birbirlerine karşı dişini göstermekten çekinmemişti. Çok fazla kan dökülmesi yüzünden sırf soylarının devam edebilmesi adına da yasaları tekrar düzenleyerek yeniden biçimlendirmiş oldular bedenlerini. Ölümlü takvimine göre her yılın üç ayında belirli bir sayı ve üzerinde cinsiyet fark etmeksizin kişinin gebe kalması zorunlu kılındı ve bu artık onlar için artık bir içgüdü oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
⚜ AUGUR - [osh+lhn]
Fiksi Penggemar"Her şey, kaderin korkunç bir sona doğru sürüklediği acımasız bir trajedinin parçasıydı." { 𐰽 } "Nasıl yani? Sen şimdi.. kendini tehlikeye mi attın?" "Yalnızca kendimi değil, tüm halkımı da öyle...