♕ ─ 𝘮𝘰𝘭𝘢𝘴𝘴𝘦𝘴 & 𝘣𝘭𝘰𝘰𝘥 ;

61 5 13
                                    

Merhabalar. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Bu bölümü yavaş yavaş ve sindire sindire okumanızı öneririm çünkü bir sonraki bölümde, kurtlar şehre iniyor. :D Diğer bölüm o kadar heyecanlı ki bu bölümden sonra çok iyi bir şekilde tatmin ediyor insanı. Verdiğim spoiden de anlayacağınız üzere, planların yavaş yavaş uygulamaya geçtiğini göreceğiz artık. Sizi bu ekşından mahrum bırakmamak uğruna diğer bölümü en kısa zamanda paylaşmaya çalışacağım.

Beklediğiniz için teşekkürler. Keyifli okumalar dilerim. Şöyle buyrunuz;

𝑨 𝑼 𝑮 𝑼 𝑹

"Burası neresi?"

Şapşal şapşal etrafına bakınır iken LuHan, kendisi, onun sorusuna yanıt veremeden başka birileri beliriverdi, önlerinde. SeHun ona yandan bir bakış attı; LuHan ise bu bakışın ne anlama geldiğini az çok tahmin ederek sessizce etrafı izlemeyi sürdürdü. Elleri pantolonunun ceplerinde yumruk haline gelirken SeHun'a daha da yakınlaşmış bir halde samimi olduğu bariz belli olan restaurantı inceledi. Dükkan, kendisine göre, güzel dizayn edilmişti ve sanki günün anlam ve önemine dikkat çekmek istercesine, SeHun ve LuHan gibi kahverenginin tonlarına bürünmüştü. İçeriye hakim olan kahverengiyi sevmelerinin tek nedeni, tahta pencerelerden içeriye doluşan gün ışığının dokunduğu yeri ısıtması olabilirdi. Işığın alıcı oluşunu iliklerine kadar hisseder iken gözlerine batan ışığın tersine doğru döndüğünde, dikkatini birisi çekti. Uzun ama cılız, kepçe kulaklı, yeşil saçlı ve çilli bir çocuk usulca yanında bitti ve gülümsedi, hafifçe eğilerek.

"Hoş geldiniz, efendim."

"Teşekkürler.." diyerek yeniden SeHun'a döndü, buraya neden geldiklerini kendisine anlatmak adına. Son zamanlarda, evi dışında hiçbir yerde kendisini güvende hissetmiyordu ve SeHun'un yanında olması, gerçeği değiştirmek konusunda hala bir işlev görmemişti.

Üstüne üstlük bütün bunlar daha, başlangıç idi.

"Lütfen, almama izin veriniz.." diyerek başka birisinin lafa daldığını fark ettiğinde, SeHun'un etrafına doluşan insan zerreciklerden tekinin paltosuna uzandığını gördü. SeHun gülümsemekle yetinirken eldiveni sayesinde rahatça davranarak adamın elini samimi bir şekilde indirdi, LuHan anladı; SeHun'un, gereksiz hizmetleri açık seçik yapmaları konusunda hoşnut olmadığını. Bu konuda birbirlerine biraz da olsa yakınlaştıklarını hissetti ama tüm yolları geçersiz kılmak konusunda eline su dökülmeyen SeHun onu yine, şaşırtmadı. Bu dik bakışlar altında ezilmekten hoşlanan Prens, omuzları üzerine konan paltosunun kendi adamları tarafından, canı istediği zaman vermiş olduğu izni ile alınmasına ses çıkarmaz iken eldivenlerini pek gönülsüz bir şekilde parmaklarından sıyırdığında, LuHan'ın paltosunu inadına kucağında tutması, ona garip gelmişti. Neyse ki, yüzündeki ifade onun sonunda dayanamayarak gülmesine neden olmuştu da, dik dik bakmayı sürdürmemişti, yüzüne.

Bu çocuk örf adet bilmez miydi yahu?

"Ne oldu?" diyerek cevabını bildiği soruyu yine de sormak istedi LuHan, paltosunu kendisinin taşıyabileceğini gösterebilmek adına.

⚜ AUGUR - [osh+lhn]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin