♕ ─ 𝘢 𝘨𝘢𝘮𝘦 ;

60 7 73
                                    

Kalbinin üzerinde gezindi, kana bulanmaktan demir kokan parmakları. Yüzyılın yorgunluğunu taşıması gereken teni, kırışık olmamasına kıyasla çizik ve yanık izleri ile dolu iken avuç içlerini birbirlerine değdirdi, çok kısa bir süreliğine. Sinirini yatıştırdı; elinden geldiğince. Her şeyin istediği gibi gidebilmesi uğruna birçok seçenek doluşur iken aklına, heyecanla yerinde kıpırdandı, küçük bir çocuk misali. Çocukluğunu unutmuş iken yeniden o günlere dönmek, hoşuna gitti bir anlığına. Ardından usulca, hayali bir ters haç çiziverdi, oturduğu yerden. Bacak bacak üzerine attı yavaşça; yüzündeki o içleri titreten gülümseme ve siyaha bürünmüş göz rengini daha da koyulaştıracak şekilde kısılmış gözleri ile, pencerenin dışında kalan manzarayı izledi.

Eşinin, düşmanının kolları arasındaki halini, birer birer kazıdı zihnine.

Aklında, bin bir tilki dönmeye başladı, aniden. Kendisine arıza çıkaracak biri gibi duruyordu uzaktan, Zelo. Onu, tanıyordu, hem de çok önceden. Hoş, kendisi halihazırda, herkesi az çok tanırdı. Ama bu, tanık olmadığı bir durumdu. Yaşanmaması imkansız mıydı? Asla. Kendisinin simasına, sürüsünün başına geçtiği anda, vermiş olduğu davetten itibaren aşinaydı. Elbette katılmamıştı; bu davete yanıt vermek kendi ile çeliştiğini gösterirdi. Bir peri veyahut cadı ile yan yana durabilirdi ama kurt adam, asla. Kulağına fısıldanan sözcüklere bakılır ise, Zelo ne yapacağını bilen, gözü açık bir adama benziyordu. Onun bu halleri, onu korkutabilir miydi ki? Kolay bir yem olmadığını bilmek nedeni idi, yüzündeki gülümsemenin. Bir anda, içindeki alevin harmanlanmasının nedeni olduğu için bile yanına gidip ona teşekkür etmeyi diledi. Yalnızca, kendini dizginleyebilmek uğruna, parmaklarını dudaklarının çevresinde gezdirmeyi uygun gördü. Kolay alt edilebilecek kişiler ile işi olmamakla birlikte, onun karşına bu şekilde çıkmış olmasını Tanrı'nın kendisine bir lütfü olarak saydı.

Gerçi.. LuHan'ı karşısına çıkması bile onun emri altında yaşanmamış mıydı?

Elbette, bu durumda da, Tanrı'nın bazı planları yok değildi. Neyse ki SeHun, Tanrı'nın yeryüzündeki eli olduğunu yeniden kanıtlayacak şekilde, geçirdi aklından: Zelo ile karşı karşıya gelmek, savaşın bir bahanesi olarak görülebilirdi. Özellikle de, eşine karşı beslediği duygular, büyük bir koz olabilirdi. Bu, büyük bir suçtu, her ırkta. Zina veya yasak duygular, kabul edilemezdi. Özellikle de, yüksek konumda bulunan bir insanın başına gelecek olan bu durum, topluma hiç iyi yansımazdı. Eğer toplumdan dışlanmak istemiyor ise, SeHun'un sözünü dinlemek zorunda kalırdı. Ya da.. LuHan'ın adının kirlenmemesi uğruna kendisinden vaz geçebilirdi. Zelo bunu göze alır mıydı, henüz bilmiyordu lakin LuHan'ın peşini bırakmayacağı, başından beri, belli değil miydi? Bunu öne sürerek LuHan'a zarar gelmemesi adına onu korumaya kıyasla, tamamen odaklanabilirdi savaşa. Zelo'nun bu aşk hırsını bile kullanacağı için ağzı kulaklarına vardı SeHun'un. Sonra, duruverdi aniden. Bütün bunların yaşanıp yaşanmayacağına karar verecek olan kişiye takıldı bakışları. SeHun için bu andan itibaren tek bir sorunu kalıyordu: O da, LuHan'ı kendi tarafına çekmesi idi. Aklını çelen durum ise, henüz LuHan'ın kim olduğunu bizzat, kendi gözleri ile yeterince gözlemlememiş olmasıydı. Zelo ise.. Yüzünde alaylı bir ifade belirdi SeHun'un, aniden. Çünkü Zelo, LuHan'ı kendisine eş yapmasına engel olamayacak kadar toydu. Ne de olsa, ondan daha tecrübeliydi. Hiç kimseyi sevmemekle birlikte, birisini kendisine nasıl bağlayacağı konusunda çoğu kez en zorlu kadınları veyahut erkekleri bile kendisine denek bellemiş ve ardından olumlu sonuçlar almıştı. Zelo ise.. büyük ihtimalle o çok muhafazakar ailesinin sözünü dinleyerek tüm yeteneklerini, eşi için saklamıştı.

⚜ AUGUR - [osh+lhn]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin