Constantine'in kucağında, her anından rahatsız olduğum okula dönüş yolculuğumuzun sonuna yaklaşıyorduk. Aklımdan o saldırıdan nasıl hayatta kaldığımı, buraya nasıl döndüğümü açıklayacak türlü yalanlar geçiriyordum. Fakat hiçbiri yeterince inandırıcı gelmiyordu. Bir Titaniçe'yi kandırmak imkânsızdı. Kadimler için aynısının geçerli olduğunu düşünmüyordum ama imkânsıza oldukça yakın olduğunun farkındaydım.
Constantine serin kollarını hafifçe gevşeterek ayaklarımın sarkmasına izin verdi ardından da narince onları yere değdirip dengemi sağladıktan sonra okulun aşağı avlusuna konuverdi. Az önce önünü görebilmek için boynuna çektiğim başım şimdi yükselen cüssesiyle daha aşağıda kalmıştı. Boy farkımızın güzel yanı; ona bakmak istemediğimde göğsüne konuşabiliyordum ve o bunu sorun etmiyordu.
Sakin sakin nefesler alıp verdim.
Akademi bana ev gibi gelmemişti. Gelmesini ummuştum ama gelmemişti. Buraya ilk vardığımda alışabileceğimi öngörmüştüm. Olanlar aksini kanıtlamıştı. Burada geçirdiğim koca bir yıl korkunç anılarla doluydu. Her baktığım yerde beni tedirgin eden şeyler görecektim şimdi; bunalıma girip suskunlaşmış Erin'i de bulacaktım bir köşede kafasını duvara dayamış sessizce büyüler ezberleyen, ölümcül bir zehre yakalanıp ağır ağır çürüyen Erin'i de. Bir can almış Erin'i görecektim, canına kast edilmiş Erin'i... Önünde eğilinen Erin olacaktım ama yakılmak üzere olan o cadı kızı da unutamayacaktım. Ben bu okula asla alışamayacaktım.
Yine de rahatlamıştım. Annemleyken huzurlu ama onu da bu işin içine bulaştıracağımdan korkar haldeydim. En azından o, tüm bunların dışında kalmalıydı. Ben... Ben artık önemli değildim. Nerede olursam olayım bu gerçekler hep benimle olacaktı.
"Beni kurtardığın için teşekkür ederim," dedim tişörtünü inceliyormuş gibi yaparak. "Yolculuk için de..." Saatlerdir orada olduğum için kokum üstüne sinmiş olmalıydı. İlk karşılaşmamızda dediklerini hatırladım: Bu baş döndürücü kokunla seni kilometrelerce öteden tanıyabilirim...
Bana başı dönüyor gibi gözükmemişti.
"Benim için bir zevkti Erin Handerson," diye yanıtladı yine aynı asilzadelere benzeyen bir tavırla. Her zamanki gibi yok olup gitmesini, geceye karışmasını bekleyerek arkama döndüm. Birkaç adımdan sonra onunkilerin beni takip ettiğini fark edip duraksadım. O durmadan devam etti ve beni peşi sıra ilerlemeye zorladı.
Uzun adımlarına yetişmeye çalışırken şaşkınlıkla sordum. "Benimle mi geleceksin? Bunu nasıl açıklayacağız?"
"Bir kahramanlık yaptıysam nişanesini de almalıyım değil mi pek değerli Kızıl ve Gece Cadımız," dedi sözlerindeki resmiyete rağmen muzip bir tavırla.
"Saçmalama! Aramızda münasebeti öğrenirlerse ortaklığımızı da öğrenirler."
"Bunu dillendirmeyi kesersen kimsenin ruhu duymaz. Yalan söylemezsen de aynı şekilde."
"Yalan söylemeyi değil, detaylardan uzak durmayı düşünüyordum."
Başını onaylamaz şekilde iki yana salladı. "Titaniçe'yle koca bir yıl... Sana hiçbir şey öğretemedi mi? Gerçekleri doğru kullandığında en iyi yalanı söylersin."
Bana bu konuda üstünlük taslamasına öfkelenerek dişlerimi sıktım. "Evet, ben geçirdim. Sen değil. Bunu unutma. Ve öğrendiklerimi uygulamamı istiyorsan en başta sen korkmalısın."
Constantine bir kaşını kaldırdı. "Hırçın bir kız çocuğu gibi davranmayı bırakabilirsen ben seni sadece hayranlıkla izlerim."
"Bu söylediklerini hatırlatırım," dedim samimiyetsiz bir gülümsemeyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz Kızı Ağladığında - Kitap
FantasyVHARTLOX CADI AKADEMİSİ SERİSİ - 2. KİTAP 🔮 💫 Erin serbest bıraktığı gücün büyüklüğünden bihaberdir. Aslına bakılırsa tüm cadılar neyle karşı karşıya olduklarını gerçekte bilmiyordur. Oysa baksalar tanrısal varlıkların tir tir titreyişine, kıyamet...