İliza'nın odasına öksüz bir bebek gibi bırakıldığımda ne beklemem gerektiğini bilmiyordum. Bu okulda daha önce de ders almıştım ama şimdi herkesin üstünde bir ciddiyet ve bir görev bilinci vardı. Profesör İliza beni göz ucuyla süzdü ve beklememi söylemek için bile zahmet etmedi. Karanlık odasının arkasındaki naçizane kütüphanesine gitti ve bir kitap çekti. Her filmde dizide göreceğiniz türden bir gizli geçit olduğunu böylelikle anlamış oldum. Kitaplığın ardında silindirik bir kütüphaneye geçti. Yerimden kıpırdamadığımı görünce de kafasını dışarı uzatıp "Neyi bekliyorsun," dercesine baktı.
Sözleri kullanmaya karar versen talimatlarına uyardım zaten ruhsuz kadın, diye geçirdim içimden ve onu takip ettim.
Kitapları sanki yeniden düzenlemeye karar vermişçesine patır patır kucağıma bırakmaya başladı ama bir yerden sonra önümü göremez hale gelmiştim. Neyse ki ağır kitapların altında ezilmiyordum. Fiona'dan öğrendiğim hafifletme büyüsünü yapmıştım: Elini düz bir şekilde yana koy ve hafifçe yukarı kaldır, büyünün yükünü taşımasına izin ver.
Artık ikimizden birinin konuşması gerektiğine karar verince boğazımı temizledim. İliza'yı görebilsem bir kaşını şüpheci bir şekilde kaldırdığını da görürdüm mutlaka. "Şey, bunların hepsini okumamı mı bekliyorsunuz?"
Ağırlıksız olduğunu bildiği kitapları sinirle yukarı, başımın üstüne kaldırıp bana baktı. "Bir kitabı okumak değil öğrenmek esastır." Kitapları geri bıraktı. "Ve bunu benim sana söylememe gerek olmamalı."
"Bir kitap nasıl okunur biliyorum Profesör."
"Öyle mi? Geçen yıl kütüphaneden çıkmayıp çalıştığın onca büyüye şimdi ne oldu peki?"
"Hepsi hala ezberimde," diye meydan okudum.
"Çünkü okudun," dedi kestirip atarcasına.
"Başka bir şekilde onları öğrenmem nasıl mümkün olabilirdi."
"Erin," dedi uyarıcı bir sesle. "Eğer ki o büyüleri gerçekten öğrenmiş olsan, hangisini hangi durumda, neye karşı kullanacağını bilirdin." İç geçirdi. "Oysa sen bilinçsizce tükettin ama hiçbir şekilde meyve vermedin."
"Haksızlık ediyorsunuz," diye itiraz edecek oldum ama beni susturdu.
"Ben senin eğitmeninim. Öğrenci olarak öğrenmekle kendi kendine denemenin arasında farklar var. Sözümden çıkma ve aradaki farkı göreceksin."
Haklı olduğunu fark edince başımı salladım. Bana işi bilene bırak, demeye çalışıyordu. Yine doğrudan söylemiyordu. Gözlerimi devirdim. Bu İsobel'in oyuncu tavırlarındansa daha egoist bir yaklaşımdı. Fakat ikisi de Titaniçe'den belli başlı parçalar barındırıyordu. O ne engin, ne kutsal bir varlıktı ki yeryüzündeki tüm insanlardan bir parça taşıyordu.
Acaba ben onun hangi yanıyım, diye meraklandım bir an. Kitaplıkların arasında duran aynadaki yansımama baktım. Gözlerimi gördüm. Alev alevdi. Tüm o hıncımın, cüretkârlığımın, asiliğimin yanında başka bir anlam vardı artık orada.
O'nun gibi bakıyorlardı.
* * *
Okulun aşağılarındaki zindanlara doğru yürüyüşe geçince İliza'ya soran gözlerle baktım tekrar. "Nereye gidiyoruz?" Tamam, eğitmen o diye itaatkâr olabilirdim ama kimseye de güvenimin kalmadığı bir zamandaydım artık.
Profesör İliza hoşnutsuz bir şekilde yanıtladı. "Konsey kararıyla yapılacak bazı karşılaşmalar gizli gerçekleştirilir. Bu nedenle Akademinin derinliklerinde eskiden kalma düello arenaları var. Orası ses geçirmez, darbelerden etkilenmez ve büyü geçirmez."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz Kızı Ağladığında - Kitap
FantasíaVHARTLOX CADI AKADEMİSİ SERİSİ - 2. KİTAP 🔮 💫 Erin serbest bıraktığı gücün büyüklüğünden bihaberdir. Aslına bakılırsa tüm cadılar neyle karşı karşıya olduklarını gerçekte bilmiyordur. Oysa baksalar tanrısal varlıkların tir tir titreyişine, kıyamet...