Ağlamaktan yorgun düşüp yere kendimi bırakıveriyorum sonunda. Kaç saattir koştuğumu ya da nerde olduğumu bilmiyorum. Yalnızca uzunca bir sokak ve sokak lambaları var. Evlerden ışık gelmiyor ve dükkanlar kapalı. Havadan gece olduğu anlaşılıyor. Kaldırıma oturup artık kanamaya başlayacak olan gözlerimi yumuyorum. Sessizce yardım mı istemeli birilerinden?
-Luce
-Luce yardım et
-Lütfen bulun beni!
Hiçbir seslenişim duyulmuyor. Algım kapandıkça yüreğimin acıdığını hissediyorum. Evin yolunu mu unutmuşum yoksa ayaklarım aslında gitmek istemiyor mu?
***
Aralıksız bir uykudan sonra gözlerimi açtığımda fazlaca ışık beni rahatsız ediyor ve anında geri kapatıyorum. Yavaş yavaş başımı hareket ettirip gözlerimi açtığımda bir hastane odasındayım. Duvarlardaki kırık gri ve kirli beyaz renklerden, iyi durumda olan odalarda kullandıkları lavanta kokusundan anlıyorum ki kaldığım kliniktekiler beni bulmuş.
Doktor Maslow yanıma yaklaşıp bana gülümsedi.
-Jennifer, klinikten uzak bir sokakta tek başına yerde bulunmanın sebebini sorabilir miyim?
-Hayır.
-Ömrünü beni tersleyerek geçiriyorsun zaten. Bana anlatmayacaksan kime anlatacaksın?
-Luce nerede
-Jennifer yeter.
-Yalnızca Luce'a anlatırım.
-Luce yok
-Çıkın odamdan,Luce gelsin.
-Jennifer sakin olur musun
O sakinleşmemi söyleyip dururken yataktan kalkmaya çalışıyordum iki kolumdan tutan hemşireler yatağa sabitleyip sakinleşmemi söyleyip durdukça daha çok kendimi hırpaladım. Çılgına döndüğümü gören Maslow pekala diyerek dışarı çıktı. Sakinleştirici iğneleri yiyince tekrar uyumuşum. Uyandığımda kendi odamda Luce ile birlikteydim.
-Anlat Jennifer
-Teşekkür ederim iyiyim birşeyim yok
-Jennifer seni çok merak ettik tatlım, nerelerdeydin nasılsın?
İlk defa merak edilmenin hoşluğu beni sararken hafif gülümsedim fakat dün gece aklıma gelince yüzüm asıldı ve anlatmaya başladım.
-Dün, yattıktan hemen sonra rüyamda annemi gördüm Luce. O beni görmeye gelmişti ve onu öyle çok özlemişim ki. Kokusunu duydum, sarılışını hissettim Luce. Gözlerinden, yanaklarından öpüp kollarında küçük bir çocuk oldum. Beni elimden tutup sessizce binanın bodrumundaki arka kapıya götürdü. Benimle ilk kez orada konuştu Luce. 'Peşimden gel, seni evde bekliyoruz.' Dedi. 'Anne bu yolu bulamam benide götür' diyip dururken uzaklaşmasını seyrettim. Annemin yürüyüşünü bile unutmuşum. Bir uyandım ki buradayım Luce. Normalde gece bekçileri binada gezinirler kaçmayalım diye ama kendimi buna mecbur hissettim. Montumu giyip kapıdan çıktığımda koridorda bir bekçi bile görmememle bu işte bir gariplik olduğunu anladım ve bu gerçek gibi tesir eden rüyayı düşünerek annemin gösterdiği kapıyı buldum. Rüyamda gördüğüm bir kapının gerçek oluşuna şaşırak ve biraz da korkarak dışarı çıktım. Klinikten bu kadar kolay çıkabilineceğini daha önceden fark etseydim kaçıp evime giderdim be! Sitemli bir şekilde önce klinikten uzaklaştım, sonra evin yolunu hatırlamaya çalıştım Luce. Bana burada verdikleri ilaçlar beni o kadar yoruyor ki sokak isimlerine baktıkça aralarında kayboldum. Gecenin bu saatinde sokaklarda bir başıma dolandığımı gören birkaç tehlikeli serserinin elinden beni kurtaran havlayarak üzerlerine giden bir köpek sürüsü oldu. Sanırım ki buda annemin azizliğindendir. Evi bulamayınca ağlayarak tüm sokaklara girip çıktıgımı anımsıyorum, sonrası sessiz ve soğuk bir karanlık. Çok korktum Luce. İnanmıştım buradan kurtulup evime, sıcak yuvama kavuşacağıma. Her yazdığım sözcüğe mücevhermiş gibi imrenerek bakan, iyi olan herşeyi benden örnek alan kardeşimi, bazen çok ufak tatlı atışmalar yaşasakta bana hayatındaki mucizeymişim gibi davranan annemi, herşeyimi gözünden sakınan, beni şiirlerle uyutan babamı öyle çok özledim ki. Gidebilirim sandım Luce. Annemi yüz üstü bırakmak istemedim. Bana güvendiğini hissettim. Çok üzgünüm Luce.
Ağlamaya başlamama ve hıçkırıklarıma dayanamayan Luce gözleri dolarken beni sarmalayıp kafamı göğsüne gömdü. Biraz ağlaşıp rahatladıktan sonra beni sakinleştirip doktor maslow'un odasına gitmem gerektiğini söyledi. Sanırım annemi çağırmışlar durumumla ilgili konuşmak için.
Maslow'un odasına gittiğimde kapı aralığından annem ile konuştuğunu gördüm. Birden kalp atışlarım hızlandı, tam heyecanla içeri dalacakken Maslow'un sözleriyle yerimde donakaldım.
-Bunca zaman kızınız sizi görürse tedavisinde olumsuz etki yapar diye ailesiyle görüşmesine izin vermedik. Her geldiğinizde geri çevrilişinizin sebebi budur efendim. Fakat acaba ailesiyle görüşseydi biraz daha mı uysal olurdu sizce?
-Doktor Maslow, herşeyi Jennifer'ın iyiliği için yaptığınızı biliyoruz, ama onu çok özledik ve birkaç kez görseydik belki buraya alıştırabilirdik.
Artık dayanamayıp içeri daldım.
-Ne iyiliği ya ne iyiliği! Ben burda ilk geldiğim günden beri neler yaşadım biliyor musunuz siz? Ailem bir kere olsun yanıma gelmedi diye onları ne kadar özlersem özliyim öfkelendim, kollarıma jiletle isimlerini kazıdım. Ne sanıyorsunuz siz ya? Ben ailem yanımda değil diye neler yaşadım.
Doktor maslow bu ani dalışımla korkmuş ve şaşırmış olacak ki gözlerini kocaman açıp bakmaya başladı. Ona aldırmayıp konuşmaya devam ettim. Biraz daha yaptığından dolayı onu suçlayıp hakaretler ettikten sonra annem olduğu yere çöküp hıçkırarak ağlamaya başladı. Ağlarken bir yandan da 'ben böyle olsun istemedim, kızımın iyi olmasını istedim' diyordu. Onun kesik kesik konuşmasınıda görünce gözyaşlarımı daha fazla tutamadım. Ona sarılıp ağlamaya başlayınca içim daha da kötü oldu.
Anneme sarılıp ağlarken dayanamayıp rüyamı anlattım. Önce şaşırıp biraz sustular, daha sonra maslow ' sezgilerimin çok güçlü olduğunu' söyledi. Bu rüyamdan yola çıkarak bay çokbilmiş 'benim aile özlemimin hastalığımı etkilediğini, bu sebeple haftada 1 gün ailemi 1 saatliğine görebileceğimi fakat klinikten kaçmam tehlikeli olduğu için ilaçların dozlarını artıracağını' söyleyerek bizi odasından yolcu etti. Annemle yarım saat bahçede oturduktan sonra vedalaştık. Haftaya kardeşim ve babamla beraber geliceğine söz verip, beni öptükten sonra uzaklaşmasını izledim. Annem gittikten sonra bahçedeki banklarda oturup biraz etrafı izledim. Temiz havada yalnız kalmak insana en fazla ne kadar huzur verebilirse öyle huzur verdi. Hava güzeldi ve güneş insanın içini ısıtıyordu. Evet bunu benim gibi ruhunu ve bedenini derin bir karanlığa teslim etmiş gözleri bile parlamayan bir kız söylüyordu. Yaşayan ölü tabirinin gerçek örneği olmama rağmen annemi görmüş olmak içimdeki hisleri yumuşatmış, havanın kalbime güzel duygular sokmasına izin vermişti. Etrafa bakınıp esen rüzgarın saçlarımı dağıtmasına izin verdim. Zaten hep yalnızdım fakat şimdiki biraz daha normal gibiydi. Annemi görmüştüm, ilaç dozlarımı yülselticek olmalarına rağmen içimde garip bir normallik hissi vardı. Sanki klinik bahçesinde oturuyormuşum gibi değilde evden hava almaya çıkmış bir bankta oturuyormuşum gibi sanki. Etrafa bakınıp saçlarımla oynarken iki çift gözün üzerimde gezindiğini hissettim. Nerden geldiğini anlamadığım bir anlık gerginlik tüm hislerimi güçlendirmişti. Etrafıma kısa bir göz atıştan sonra siyahlı bir gencin gözlerini üzerimde yakaladım. Çocuk uzun boylu, kasları siyah dar tişörtünden belli olan fakat yüzünü kapşonlu hırkasının şapkasıyla kapatmış sadece yüzüne düşen siyah bir tutam saçının arkasından belli olan karanlık gözleriyle tam çaprazıma dikiliyordu. Luce'la bahçeye çıkışımızdan sonra bu klinikte bahçeye ikinci kez çıkmıştım. Yalnız başıma ise ilk kez oturuyordum bu banklarda. Açıkçası bütün insanların bakışları üzerimde gezinen böcekle varmış gibi hissetmemi sağlıyordu fakat bu çocuğun bakışları içimde garip bir his uyandırdı. Ürkerek hücreme gitmek istedim. Ayağa kalktığımda rüzgarın saçlarımı yüzüme atmasına minnettar kalarak kimseye bakmadan girişe doğru ilerledim. Binaya girdiğimde kendimi içeri atmış olmanın rahatlığıyla bir iç çekip elimle yüzümdeki saçları toplayıp kulaklarımın arkasına attım. Boş ve ışıklı koridorda aynalı kapıya kadar yürüdüm. Kafamı kaldırıp kapıyı açarken gördüğüm görüntüyle kanım dondu. Bahçedeki çocuk elindeki kocaman bıçakla arkamda mı dikiliyordu yoksa beynim bana bir oyun mu oynuyordu?
Karanlıkta soğuk betona düşen başımdan sonrası derin bir sessizlik.