Selin gözlerini tekrardan açmıştı. Korku dolu, karanlık, gizemli dünyaya karşı tek başına yine gözlerini yılmadan açabiliyordu. Doktor Gökhan üzgün ama bir o kadar da sıcakkanlı bir şekilde Selin'in başında duruyordu. Selin gözlerini açtığı gibi o da kendi dünyasından uyanıp karşısında duran bitkin kıza sorular sormaya başladı: " Şükürler olsun uyandın.. Ne kadar korktuğumu hayal bile edemezsin. Sırtında ufak bir acı hissedebilirsin. Düşeceğini bilmiyordum seni zamanında tutamadım. Sırtını duvara çarptın. Ama verdiğim ilaç iyi gelir merak etme" diyerek hafif masum ama aslında hüzünlü duran bir gülücük attı. Selin kendi evinde olmadığı için güvende ve rahat hissediyordu. Bu rahatlıkla karışık mahcup olmuş duygular içerisinde doktora cevap verdi. "Teşekkür ederim Gökhan Bey. Gerçekten size çok borç-.." derken doktor sözünü kesmişti. "Bu borcu bana sadece Gökhan diyerek ödeyebilirsin." diyerek yine içtenlikle gülümsemişti. Selin de bu konuşmaya yanıt vermek istiyordu fakat midesine giren sancılar ve kramplar buna izin vermiyordu. Sessiz bir iniltiyle sızlanırken aynı zamanda bu kötü durumun bitmesi için kollarını midesine bastırıyordu. Gökhan içmesi için bir ilaç daha verip rahatlamasını sağlamıştı. Biraz daha uyuması gerektiğini anlayan Selin, itiraz bile etmeden kendini belki de orada yıllardır duran yeni görünümlü yatağa kendini rahatça bırakmıştı.
Saat sabah 10:00 civarını gösterdiğinde Selin çok daha iyiydi. Hastane camından vuran güneş yerine bahçeli bir müstakil evin camından vuran hafif çimen kokulu rüzgar esintisiyle gelen güneş ona iyi şeyleri anımsatıyordu. Kendine bir söz verme zamanı gelmişti. Her neyin içindeyse, kader onu neye sürüklediyse, kaderine razı gelip yaşadıklarına bir anlam verecek ve çözmesi gereken sırları çözecekti. Sürekli bayılıp güçsüz ve ruhsuz bir kız olmak yerine hayatta bir amacı olan ve bunun uğruna savaşan biri olacağına söz vermişti. O sırada önceden kalkmış olan Gökhan, Selin ile beraber yemeyi umarak bir kahvaltı hazırlamıştı. Selin de bu jeste hayır demeyecekti. Çok aç olan Selin Gökhan'ın çağırmasını beklemeden sofraya oturmuştu. Gökhan da sessiz bir kahkaha ile Selin'in hemen karşısındaki sandalyeye oturmuştu. Çok konuşmadan yemek yemeye başlamışlardı. Fakat Gökhan bu sessizliğe dayanamayıp söze girmişti: "Dün neler olduğunu anlatacak mısın?" O anda Selin elindeki çatalla dona kalmıştı. Daha az önce kendisine korkusuzca söz veren Selin, şimdi geceleri yağmurlu havalarda cama yansıyıp, yağmurun şiddetindeki rüzgarla hareket eden bir ağaç dalından korkan 5 yaşındaki kız çocuğu gibiydi. Sözünü tutmak zorundaydı. Bütün gücünü topladı ve cevap verdi: "İlaçlar çok fazla yan etki yapıyor sanırım. Garip bir kabus görmüş olmalıyım. Tam hatırlamıyorum." Aslında olanları çok da iyi hatırlıyordu fakat Gökhan'a söylerse onun bir deli olacağını düşünmesi için ona yol göstermiş olacaktı. Gökhan düz bir tavırla: " İlaçlarını azaltmayı düşündüm ama azalttığımda şimdiki durumundan daha kötü olabileceğin fikri de aklımdan çıkmadı. İnan bana en iyisi bu." Selin kuşkulanmıştı. Çünkü her zor durumda kaldığında Gökhan ona diğer ilaçların yanında bir ya da iki tane antidepresan veriyordu. Selin bunun zararını hiç düşünmemişti. Fakat bir yandan da Gökhan'a güveniyordu. En azından güvenmeye başlıyordu. Kendi ailesinden çok onunla ilgilenen bir tek o vardı. Selin sessiz kalmıştı. Yemeğini hemen bitirmeye odaklanmıştı. Yemeği bittiğinde evine gidecek, sıcak bir duş aldıktan sonra bir planlama yapacaktı. Sonunda yemeğini bitirmişti. Sofra kalktıktan sonra kendi evine gitmesi gerektiğini söylemişti. Gökhan tedirgin olsa da Selin'e gitme diyememişti. Ne de olsa şu anlık sadece hastasıydı. Selin teşekkürlerini ettikten sonra kendi evine gitmek için Gökhan'ın evinden çıkmıştı. Hemen birkaç bina ötedeki evine girmişti. Her şey olduğu gibi duruyordu. Koltuğun kenarına düşmüş ve yerde ters bir şekilde duran fotoğrafları almıştı. Bunlar olanları çözmesinde yardımcı olacaktı. En azından öyle umuyordu. Bir kutu çıkarmış ve onları oraya koymuştu. Bir not defteri ve bir kalem daha koymuştu tozlu kutunun içine. Kargo paketinden çıkan değişik el yazması kağıtlar ve objeleri de koyduktan sonra odasına gidip birkaç kıyafet almıştı. Olanlardan sonra sıcak bir duş fazlasıyla hakkıydı. Sıcak duşu hazırlamıştı. Tüm sakinliği üzerindeydi. Sıcak küvetin içine yavaşça girmişti. Bedeni su ile kavuştuğunda bütün yaşadıklarını üzerinden attığını hissetmişti. Rahatlığı kısa sürmüştü. Merdivenlerden gelen ayak sesi, ona yaşadıklarını hatırlatmaya yetmişti bile. Selin iyice kulaklarını kabartmış, yavaşça üzerine gelen ayak seslerini dinliyordu. Sesten iki kişinin aynı anda hiç ritim bozmadan bütün uyumluluğu ile yürüdüğü belli oluyordu. Selin seslenmeye tenezzül bile etmeden neyle karşılaşacağını bekliyordu. Sesler daha çok yakınlaşıp kapının önünde durmuştu. Kapı kolu usulca açılıyordu. Açıldığında ise Selin çığlık atmamak için kendi elleriyle ağzını sımsıkı kapatmıştı. Korkudan titriyordu. Gözlerinden korku yaşları süzülüyordu. Karşısına çıkan şey gördüğü çocuklardı. Fakat onun gördüğü masum halleri değil, hastane kapısında gördüğü, her yeri yanmış ve yanmaktan tanınmayacak hale gelmiş iki çocuktu. Biri kız diğeri erkek. Kızın gözleri kan çanağı ama erkeğin gözleri simsiyahtı. İkisi de ağlıyordu. Gözlerinden siyah ve kırmızı yaşlar dökülüyor, her döküldüğünde daha çok ağlıyorlardı. Erkek çocuk yavaşça elini kaldırıp işaret parmağı ile Selin'i gösteriyordu. Ağlamasını kesmişti. Fakat birden bağırmaya başlamıştı : "Bak! Bunu bize sen yaptın! Bizi kendi günahlarınla yaktırdın! İki masum çocuğa kendi günahlarını yaşattırdın!" Selin hala aynı şekilde duruyordu. Gözlerini yere bakmaya zorladığı sırada kız bir çığlık kopardı. Bunun üzerine erkek kardeşi daha çok bağırmaya başladı: "BAK DEDİM! Buraya bakmak zorundasın! Bilinçsizce verdiğin saçma sapan kararlar bize bu acıyı yaşatıyorsa neden hala bu yoldasın!? Kendini, bizi özgür kıl! RUHLARIMIZI RAHAT BIRAK!" Selin çocukların acılarını kendi bedeninde hissediyor, adeta derisinin altında hem ruhu hem de bedeni cayır cayır yanıyordu. Çocukların her bağırışı ve çığlığında bu acı bedenine nüfuz ediyordu. Bu sırada çocuklar daha fazla ayakta duramayıp yere yığılmışlardı. Selin şok geçirmiş bir şekilde ağlayarak kan çanağı gözleriyle yerde yatan korkunç iki masum çocuğa bakıyordu. Gözlerini kapatıp söylenmeye başladı: "Bunlar gerçek değil, yaşadıklarım gerçek değil, bunlar ilaçların etkisi, bunlar gerçekten yaşanacak şeyler değil!" Kızarmış ve kapalı olan gözlerini açacak ve bunları gerçekten de yaşamadığını anlayacaktı. Gözlerini yavaşça açmıştı fakat çocuklar hala yerde yatıyordu. Selin ne yapacağını şaşırmıştı. Daha önce yaşadığı hiçbir şey gerçek değildi, bu da gerçek olmamalıydı. Selin yavaşça çocukların arasından geçti ve arkasına bakmadan odasına girdi. Kapıyı kendi üzerine kilitledi. Odanın içinde delice git gel yapmaya başlamıştı. Mantıklı düşünmek zorundaydı. Önce sakince üzerini giyindi. Sonra ise bir maske ve eldiven takmıştı. Eline geçen ilk keskin aleti tuttuğu gibi alıp, odanın kilidini açmıştı. Banyonun önüne geldiğinde ise hala yerde yatan iki cansız bedenle karşılaşmıştı. Sessiz bir şekilde ağlamaya devam ederken söyleniyordu: "Kahretsin ben şimdi ne yapacağım! Polisi arasam morgdan çocuk kaçırdığımı düşünecekler. Hastane raporlarımla da birlikte deli hastanesine kapatırlar! Evin içerisinde bir odaya koysam inanılmaz bir koku yapar, komşular direk polise haber verir! Ben ne yapacağım!!?!?" Bu sırada yer deprem oluyor gibi sallanmaya başlamıştı geçen sefer gibi. Uğultular geliyordu. Fakat bu uğultular daha çok ölüm meleklerinin sesi gibiydi. Hüzün ve acıyla uğuldayıp korku salıyorlardı. Yer ayaklarının altında sallanırken Selin'in en korktuğu şey aklına gelmişti. Çocukları orada bırakamazdı. Bir battaniye aldı ve yavaşça çocukları onun içine koymaya başladı. Çok yavaş davranıyordu çünkü çocukların yanmış bedeni en ufak darbede kopacak gibiydi. Çocukları battaniyenin içine koyduktan sonra yavaşça sürüklemeye başladı. Her sürükleyişinde uğuldayan melekler daha çok bağırıyor, yer daha çok sallanıyordu. Nesneler olduğu yerde titriyor, bazıları yere düşüyordu. Aşağı kadar geldiğinde önce kapıyı yokladı. Daha sonra gece geç saat olduğu için dışarıda insan göremeyince yavaşça kapıyı açtı. Arka bahçesine doğru battaniyeyi sürüklemeye devam etti. En köşede duran kazmayı aldı ve deprem olurcasına sallanan yerdeki toprağı ölüm meleklerinin korku salan uğultusuyla birlikte kazmaya başladı. Kazma her toprağa dalışında Selin sessizce hıçkırıyor, kalbine ağrılar saplanıyordu. Kim bilir kimin çocuklarıydı. İki masum çocuk neden kendisini suçluyordu? Hiçbir günahı ve hatasın olmayan bu çocuklar neyin bedelini ödüyorlardı? Bu düşüncelerle beraber toprak sonunda iki küçük bedenin sığabileceği kadar çukurlaşmıştı. Selin toprak olmuş bedeniyle çocukları battaniyeden çıkartmış ve sırayla yavaş hareketlerle çocukları kazdığı çukura yan yana koymuştu. Şimdi onları huzura kavuşturmalıydı. Selin çocukların kastettiği ruhumuzu rahat bırak cümlesinden anladığı şeyin bu olmasını umarak çocukların üzerine toprak atmaya başlamıştı. Yer öyle bir sallanıyordu ki her toprak atışında daha da hiddetleniyordu. Melekler adeta çığlık atıyordu. Selin daha fazla dayanamadan dengesini kaybedip yere düşmüştü. Son bir toprak atması gerekiyordu. Toprağı kürekle almış ve titreyen elleriyle toprağı döke döke çukura fırlatmıştı. Artık yer sallanmıyordu. Uğultular yoktu. Ama bahçesinde duran iki küçük çocuk cesedi vardı. Dizlerinin üzerine yığılmamak için zor duruyordu. Bitkin bir şekilde eve girip kapıyı güzelce kilitlemişti. Yukarı doğru çıkmaya başlamıştı. Tam odasına girecekken banyonun önünde duran bir şey fark etmişti. Sakin adımlarla banyoya doğru ilerledi. Yerde ufak bir saç tomarı vardı. Küçük kızın saçı olmalıydı. Eğilip saçı eline almıştı. Nedense kendini çok yakın hissederken aynı zamanda canından can gitmiş gibi hissediyordu. Saçı burnuna yaklaştırıp derin bir nefesle koklamıştı. Yanmış anılar ve acı gibi kokuyordu. Belki küçük kızın saçı eskiden çilek kokuyordu. Şimdi ise acı ve hüznün koku bulmuş hali. Elindeki saçı alıp yerlere bakmaya devam etti. Bir köşede ise erkek çocuğunun tişörtünden bir parça vardı. Bebek mavisi bir tişörttü muhtemelen. Tuttuğu parçaları alıp sabah içine birkaç şey daha koyduğu kutuyu aramaya başlamıştı. Bulduktan sonra elindekileri de kutunun içine koymuştu. Kutuyu yatağının altına usulca ittirdikten sonra yavaşça yatağına uzanmıştı. Günün sonuydu. Yaptıklarını, yaşadıklarını sorgulama vaktiydi. Bu sefer ilk defa yaptığı seçimi sorgulamıştı. Akıl mantık erdiremiyor, her seferinde çıkmaza düşüyordu. Kendine tek bir soru sormuştu: "Hep gece kötü şeyler yaşıyorum. Ne olursa gecenin usulca içine sinen korkusunda oluyor. Gecenin karanlığındayım. Peki cevaplarım gecenin karanlığında değilse neden gündüzün ardına bakmıyorum?"
Buraya kadar okuduğunuz için teşekkürler. Söylemek istediğinizi yazabilirsiniz. Oy vermeyi unutmayın.. Keyifli okumalar (:

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kontrol Altı
ParanormalKoridorda yavaşça yürümeye başladım. İleride gördüğüm küçük kız çocuğu bana masumca bakıyordu. Muhtemelen kaybolmuştu. Yanına yaklaştıkça ona bir yakınlık hissediyordum. Sanki aramızda önceden beri var olan bir bağ varmış gibi. Ben gittikçe arka ta...