Sabah uyandığımda saat yedi buçuğu geçmişti. Yaz tatilinde olmamıza rağmen bir kaç gündür bu kadar erken uyanmak saç diplerime kadar sinirlenmeme neden oluyordu. Hemen kalkıp hazırlanmaya başladım. Elimi yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladıktan sonra kısa bir duş aldım.
Vücudumu havluya sarıp saçlarımı ıslak olduğu için iki yandan balıksırtı ördüm. Dolaptan çıkardığım mavi, beyaz çiçekli kısa elbisemi giydim. Çizgileri yine mavi olan spor ayakkabılarımı giydim sonra hafif bir yaz makyajı yaptım.
Dışarı çıktığımda, kapıyı arkamdan sessizce kapattım ve beni anında sarıp sarmalayan yaz sabahının ferahlatıcı havasıyla çarpıştım. O kadar bayılıyordum ki bu sabahın en erken olan havalarına, o kadar beni rahatlatıyordu ki bir gün şu yere yatak atıp yatma düşüncemi gerçekleştirmemek için çok zor tutuyordum kendimi.
Kumsala doğru tempolu yürürken elimde ki telefonun titrediğini hissettiğimde Vodafoneden mesaj geldiğini düşündüm. Fakat titremeler art arda gelmeye devam ettiğinde bunun bir mesaj değil de arama bildirimi olduğunu idrak ederek hemen telefonumun üzerine elimi kapattım. Ardından avucuma sıkıştırarak kendime çevirdim.
Sabahın güneşi tüm ışığını telefonuma vurduğu için gölgeden ilk başta kimin aradığını tam olarak idrak edemedim fakat yazılar netleşip, arayan kişinin Poyraz olduğunu görünce duraksadım. Ekranda yazan kurtarıcı yazısının bilinçaltımın berbat bir oyunu sonucunda oluştuğunu bana söyleyecek birisi çıkar mıydı şu an? Bu aralar çocuğu o kadar çok düşünüyordum ki yani iyice şizofrene bağlamış olmamı yadırgamazdım.
Ay ciddi ciddi Poyraz beni arıyordu şu an!
"Ne yapmam lazım? Ay ne yapmam lazım?" Diyerek hissettiğim heyecanla yerimde kıpırdandım ve aklımda yanan ampulle birden duraksadım. "Ne dram kastın be kızım, açmaktan başka ne yapacaksın?"
"Alo?"
Sesini duyduğum an göğüs kafesimin altında gümbürdeyen kalbim hızlandı. Hatta o kadar hızlandı ki canımın acıdığını hissetmeye başladım ve bunun önüne bir nebze de olsa geçebilmek için avucumu, göğsüme bastırdım. Daha önce acaba kim bilir Poyrazla konuşmuştuk? Ama bu seferki o kadar farklıydı ki hiçbirinde böyle hissetmemiştim.
"Alo?"
"Böyle karşılıklı alolaşacak mıyız sabaha kadar?"
Dudaklarım kıvrıldı. "Sabaha kadar konuşacak mıyız ki?" Dediğim şey kısa bir an susmasına sebep olduğunda arkasındaki gürültülü sesler daha da netleşmişti. Dalga sesleri, kuş sesleri ve insan kalabalığı vardı. Benden önce gitmişti kumsala.
Telefonu kısa bir süreliğine kulağımdan çekip saate baktığımda çoktan sekizi geçmişti adımlarımı hızlandırdım.
"Geliyorum hemen."
"Tamam bekliyorum."
Telefonu kapatıp bir kaç dakika sonra kumsala geldiğimde Poyraz kumların arasına yatmıştı. Parmak uçlarımla sessizce yanına yaklaşıp kulağına bağırmak isterken o benden önce davranıp beni çoktan kendine çekmişti.
Bardağa yapışan çay tabağı gibi hissediyordum. Hayatımın arka fonunda Samanyolu müziği çalıyor resmen.
"Bıraksana!" diyip dizlerimden destek aldım ama bu haraketim hiç yaşa yaramamış, o kendine daha çok çekmişti.
"Gizlice yaklaşmaya çalışırken doğum yapan tavuklara benziyordun."
Gözlerimi kıstım ve birden saçını çektim. O da bağırmaya başladı.
"Lan kızım bırak şu saçımı!"
O saçının derdine düşüp kurtarırken bende bu fırsattan yararlanıp üzerinden kalktım ve elbisemi düzelttim. Telefonumun titreşimi yine yayılınca cebimden çıkarıp arama ekranına baktım.
![](https://img.wattpad.com/cover/168442940-288-k40250.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşman Okullar Tatilde
Novela JuvenilBu hikaye iki bedende bir ruh olan ve yalnızken kalabalıklaşan gençlerin hikayesi. Bu bir dostluk hikayesi...Peki bu gençler, oldukları renkte buluşurlarsa bir denge mi kurulacak, yoksa olan denge mi bozulacak? İki ayrı okulda, birbirinden nefret e...