Eve nasıl geldim, ıslak kıyafetlerimi nasıl çıkarttım hatırlamıyorum. Tek hatırladığım şey saatlerdir yatağımda ağlıyor oluşum.
Etrafımda hep sevilmeyen ben olmuştum ve aynı şey yine başıma geliyor. Joo Chan'ın ise benimle ne alıp veremediğini bilmiyorum. Bir tek bana karşı böyle. Kulüpteki arkadaşlarıyla çok iyi anlaşıyordu.
Sıkıntıyla nefes verip yatağımdan kalktım ve iş bulmak için dışarı çıktım. Sonuçta bir gün çalışmayla ne kadar kazanabilirim ki?
Sokaklarda dolaşırken bir marketin camında iş ilanı gördüm ve içeri girdim. İçerde yaşlı bir amca vardı.
"Dışardaki ilan için geldim."
Yaşlı amca beni süzdükten sonra konuşmaya başladı.
"Nerelisin?"
"Türkiyeliyim."
"Gerçekten mi? Türkler çok iyi ve çalışkan insanlar. Kore savaşında bize çok yardımları dokundu. Hem biliyor musun bende o savaşa katıldım ve şuan tanıdığım birkaç Türk var. Ne zaman başlarsın?"
"İşe alındım mı yani?! Oh, teşekkürler. Mümkünse hemen başlamak isterim" dedim sevinçle. Her şeye rağmen şans bir kere yüzüme gülmüştü.
Yaşlı amca ne yapmam gerektiğini anlatırken marketi incelemeye başladım. Fazla büyük değildi.
"Sabah saat 8'den akşam 5' e kadar çalışsan yeter. Maaşını sonra konuşuruz."
"Tekrar teşekkürler ajushi."
Markete gelenler beni görünce şaşırıyorlardı. Hatta bir kaçı fotoğraf bile çektirmek istedi. E tabi gördüler benim gibi güzel kızı çektirmek isterler.
"Ajushi saat 5 oldu. Çıkabilirim değil mi?"
"Tabi. Yarın geç kalma sakın. "
Kapıyı açıp dışarı çıktığımda soğuk hava bütün hücrelerime işledi. Kapşonumu kafama geçirip kulaklıklarımı taktım. Yolda ilerlerken Junhyung ve Doojon'un "I am a man" şarkısını dinlemeye başladım. Anlamı gerçekten güzeldi. Şarkıya kendimi o kadar kaptırmışım ki yanımda yürüyen kişiyi farketmem zaman aldı. Kafamı hızla yanımdaki kişiye çevirdim. Onun burda ne işi var. Adımlarımı hızlandırdım. Şuan onunla konuşmak yapmak isteyeceğim en son şeydi. Uzun bir süre sessizce yürüdük. Evimin adresini öğrenmesini istemediğim için sokaklarda amaçsızca yürüyorduk. Sıkıntıyla nefesimi vererek ona doğru döndüm.
"Ne istiyorsun?"
"Sadece özür dilemek."
"Tamam. Dile ve git."
"Bak yaptığım tam bir öküzlüktü kabul ediyorum. Özür dilerim. Beni affeder misin?"
Karşımdaki koreli öküz olduğunu kabul etti şimdi dimi.
"En başından sarayda çarpışmamızda da senin bir suçun yoktu."
"Tamam, özrünü kabul ediyorum. Şimdi gidebilir misin?"
"Hayır, saat geç oldu. Eve girdiğini görmeden gitmem."
"Kafayı mı yedin? Kim olduğunu zannediyorsun. Babam, abim yada sevgilim?"
"Peki sen hangisini olmamı istersin? Baban, abin yada sevgilin?"
"Hah, sevgili mi? Sadece birbirini tanımayan iki yabancı olalım."
"Bunun için sencede geç kalmadık mı? Şimdi inadı bırakta evinin yolunu söyle. Eğer benimle daha fazla zaman geçirmek için söylemiyorsan bana uyar."
"Kendini kandırmaya devam et. Ben gidiyorum."
Adımlarımı hızlandırdım ve aramızdaki farkı açtım. O ve egosuyla uğraşamayacak kadar yorgunum. Bugün ilk iş günüm olmasına rağmen çok yoruldum. Sonra Joo Chan'la uğraş.. Bir dakika bu benim o markette çalıştığımı nerden ögrendi. Yoksa beni mi takip ediyordu.
Hızla arkamı döndüm ve dönmemle Joo Chan'la çarpışmam bir oldu.
"Ah başım. Ya senin ne işin var arkamda. Salak mısın?"
"Bu kadar hızlı arkanı dönüceğini bilseydim 10 metre gerinden gelirdim."
"Sayende yakında delireceğim. Hem sen benim o markette çalıştığımı nerden biliyorsun? Yoksa beni mi takip ettin? Hayranım mısın? İstersen fotoğraf çekilebiliriz."
"Sen yazar olsana. İki dakika da senaryo yazdın. Sadece pişman olduğum için peşinden geldim. Ama fotoğraf çektirmek iyi fikirmiş. Bi ara yapmalıyız."
"Ne yani o kadar saat kapının önünde mi bekledin? Sapık mısın yoksa?"
"Sadece üzgünüm. Neyse evini göstermicek misin artık."
"Öyle olsun. Geldik bile şu köşedeki bina."
Kapının önüne kadar sessizce yürüdük. Bir anda bu kadar değişmesi çok garip.
"Tamam eve geldiğimize göre artık gidebilirsin."
"Bir şey söylemeyecek misin?"
"Bir şey söylemem mi gerekiyor?"
"Mesela seni affettim yada sorun değil."
"Benim için sorun ama. Bugün nerdeyse senin yüzünden boğuluyordum. Sence bu bir özürle affedilicek bir şey mi? Şimdi eve gidiyorum. İyi geceler."
"Ama..."
Bir şey söylemesine izin vermeden apartmana girdim. Bugün yaşadıklarım çok kötüydü ve ben kolay affeden birisi değilim.
"Sen mi geldin? Nerdeydin bu saate kadar? Çok telaşlandık."
Ayakkabılarımı çıkardım ve Eun Kyung'un yanına oturdum.
"Markette iş buldum. Sonra konuşuruz uzun bir gündü."
"Tamam, iyi geceler."
Yavaş adımlarla odama gittim. İş hayatı gerçekten zormuş.
Telefonumun sesi sessiz odada yankılanırken elime aldım ve gelen mesajı açtım. Gözlerim faltaşı gibi açılırken ağzımdan şaşkınlıkla kelimeler döküldü.
"Bugünlerin keyfini çıkar. Çünkü yakında telefon numaranı bulduğum gibi seni de bulacağım."
-ABİNMerhaba. Bölümün biraz geç geldiğinin farkındayım. Bunun için özür dilerim. Hikayemin nasıl olduğu hakkında bi fikrim yok. Eğer düşüncelerinizi belirtirseniz çok sevinirim. Şimdiden teşekkür ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORE DE TÖRE
Literatura Feminina-Sana dediğim çocukla evleniceksin işte o kadar! -Hayır evlenmeyeceğim! Diye haykırdım. Her şeye katlanabilirdim ama tanımadığım biriyle evlenmeye göz yumamazdım. -Ne demek hayır! Sen bana karşı gelebileceğini mi sanıyorsun?! -Baba,lütfen... -Kes! H...