Yaş 20: Aşk neydi? Bir deniz, belki de okyanus... Ya da sevdiğini denizlere, okyanuslara benzetmek mi? Ucu bucağı olmayan, sonsuz sandığımız... Aşk denizlere, okyanuslara sığabilir miydi, daha evrene sığdıramamışken. Peki aşk, hep fazlasını mı istemekti? Hep daha da büyük görmek, hiçbir şeyle karşılaştıramamak mıydı? Aşk, bir damla su olamaz mıydı? Âşık olmak, bir damla su olmaya benzeyemez miydi? Bir damla su olmak ve bir gün, mavi, uçsuz bucaksız bir deniz, belki de bir okyanus bildiğin sevdiceğine karışmanın umudunu taşımak olamaz mıydı?
Serin bir sonbahar günüydü. Yazın kalabalık insan gürültüleri kendini sakinliğe bırakmıştı. Doğa, yeşil giysisini dolaba kaldırmış, sarılarını kuşanmıştı. Rüzgar artık sıcaklığıyla teni okşamıyordu. Soğuk esiyor ve insanlar birbirlerine sokulmaya, el ele tutuşmaya, hiç yoktan bir kahve içip sohbet etmeye bahane buluyordu. Genç adam da bu bahaneye tutunanlardan biriydi. Sevdiğine iki yıl önce kalbini açmasına rağmen hala elini tutmaya çekiniyor, sarılınca ilk defa sarılıyormuş gibi kalbi yerinden çıkarcasına atıyordu. Genç kız ise onun bu saf sevgisine ve çocuksu hallerine gülmemek için kendini zor tutuyordu. Yine o anlardan biriydi. Genç adam elleri trençkotunun cebinde, sevdiğiyle beraber sahil boyu yürüyordu. Aniden sert bir rüzgar esince durdu ve gözlerini kıstı.
"Çok soğuk, üşümedin mi," dedi bakışlarını genç kıza yönelterek. Genç kız da durmuş sevdiği beyefendiye bakmıştı. Rüzgardan dolayı dağılan saçları bir an yüzünü kapatınca güldü.
"Sanırım üşümeye başladım," dedi. Aslında üşümüyordu ancak beyaz bir yalandan zarar gelmeyeceği kanaatindeydi. Genç adam aldığı yanıtla memnun olmuştu. Gülümsedi ve genç kızın önünde durup yüzündeki saçlarını geriye çekti. Ardından bir elini cebinden çıkararak sevdiğinin narin elini kavradı. Elinin üzerine kondurduğu ufak bir buseden sonra tekrar yürümeye başlamışlardı.
Busan'da ikinci yıllarıydı. Üniversite sınavından istedikleri puanı aldıktan sonra, ikisi de bu şehre gelmeye karar vermişti. Aynı üniversitede hayalini kurdukları bölümü okuyorlardı. Ase, resim bölümündeydi. Jonghyun ise hep hayalini kurduğu edebiyat. Başlarda konservatuvar ve edebiyat arasında kararsız kalsa da en sonunda edebiyat okuma isteği ağır basmıştı. Şair olmak istiyordu. Ase'ye göre o zaten bir şairdi. Derindi, naifti... Merhametliydi ve haksızlığa sessiz kalamazdı. Şiir, bu dünyadaki en güzel şeylerden biriydi ve şiirleri yazan şairler de en az şiirleri kadar güzeldi. Kim Jonghyun'da ona göre böyleydi.
"Biliyor musun," dedi genç kız, sevdiğine biraz sokularak. Ancak cümlesinin arkasını getirmemişti. Genç adam, Ase'ye baktı ve sıcak gülümsemesini sundu.
"Beni çok sevdiğini mi," dedi şakayla. "Evet, biliyorum güzelim," diye ekledi ve göz kırptı. Genç kız onun bu haline gülerek karşılık verdi ve boşta olan eliyle koluna vurdu. Acıtmadan.
"Bunu bilmen güzel Bay Çok Bilmiş," dedi o da genç adama takılarak. Onunla arada böyle takılırdı. Jonghyun, genç kıza gülümsedi ve bir şey demedi. Genç kızın devam etmesini, onu dinlemeyi istemişti. "Sen benim için denizsin. Mavi, uçsuz bucaksız bir deniz."
"Deniz miyim," dedi genç adam merakla. Genç kız başını sallayarak onu onayladı.
"Evet, denizsin. Bir kere mavisin. Huzur veriyorsun, umut veriyorsun. Aynı zamanda biraz da hüzünlü. Kalbinde, geçmişten kalan hüzün belki de. Denizsin çünkü derinsin. Bir o kadar da uçsuz bucaksız... Sonsuz gibi... Seni tanıdıkça, hakkında bildiğim ne kadar az şey varmış, diyorum. Ancak birçok şey de biliyorum. Buna rağmen daha da derinlerine inmek istiyorum. Sanki her seferinde daha güzel mücevherlere ulaşıyormuş gibi. Ruhunun tüm güzelliklerini keşfetmek istiyorum. Bu bir denize dalmak ve suyun altındaki o bambaşka alemin güzelliklerini tatmak gibi bir şey," dedi genç kız düşüncelerini dile getirerek. "Deniz manzarası da güzeldir," dedi kıkırdayarak. "Her seferinde başka manzaralarla karşılaşıyorum ve her karşılaştığım manzara, dünyadaki en güzel manzara oluyor." Genç adam, genç kızın cümlelerinin ardından derin bir nefes aldı ve durdu. O durunca Ase'de durmuştu. Jonghyun, sahil boyunca kenarından yürüdükleri denizi parmağıyla gösterdi.
"Sen de okyanus oluyorsun," dedi gülümseyerek. "Denizler okyanuslara bağlanır, onlara karışırlar," diye sürdürdü cümlelerini ve genç kıza döndü. "Ben denizsem sen okyanus oluyorsun. Çünkü ben sana bağlanıyorum ve sana karışıyorum." Genç kız gülümsedi. Genç adama yaklaştı ve başını omzuna yasladı. Bir kolunu beline sardıktan sonra, burnuna dolan o tanıdık odunsu misk kokusuyla gözlerini yumdu. Genç adam da bir kolunu sevdiğine sarmış, yanağını saçlarına yaslamıştı.
"Ben bir damla suyum," dedi genç kız. "Bir damla suyum ve mavi, uçsuz bucaksız bir deniz bildiğim sevdiceğime karışmanın umudunu taşıyorum."
Herkese selaaaaaam!
Bu sefer bölüm paylaşmayı unutmadım ve ufak bir etkinlikle geldim :D Hemen başlayalım!
Etkinlik: Etkinlik üç bölümden oluşmaktadır.
1. Bölüm: Bu bölümde başrollerimize hissettiklerinizi yazmanız gerekiyor.
*Ase için buraya yazabilirsiniz.
*Jonghyun için buraya yazabilirsiniz.
*Yan karakterlere söylemek istediklerinizi de buraya yazabilirsiniz.
2. Bölüm: Hadi biraz daha eğlenelim. Hikayemizin başrollerine sormak istediğiniz sorular mutlaka olmuştur. Bu bölümde bu soruları sorabileceksiniz. Ase için sorduğunuz soruları puppysour , başrol olarak kendisi cevaplayacak :D. Ben de Jonghyun'a ait soruları cevaplamaya çalışacağım. Eğer sorularınız varsa aşağıya, karakterlerin yazılı olduğu kısma bırakabilirsiniz!
*Ase'ye sorum şu:
*Jonghyun'a sorum şu:
Size bir kıyak da geçeyim. Bana da sorularınız varsa şuraya ekleyebilirsiniz :D *buluttanbirmevsim'e sorum şu:
3. Bölüm: Bu bölümde ise "Sizce başrollerimiz bir şarkı olsalardı hangisi olurlardı?" sorusunu yanıtlamanızı istiyorum.
*Ase hangi şarkı olurdu?
*Jonghyun hangi şarkı olurdu?
Etkinlik sonu. Katılan herkese çok teşekkür ederim. Soruları cevaplamayı kabul ettiği için Ase'ye de çokça teşekkür ederim!
Herkese iyi günler, sağlıcakla kalın.