Vücudundan sıcak kumların üzerine doğru su damlaları akıyordu. Okyanusun serin suyu, yaz günlerinin sıcaklığına birebirdi. Tatil köyünün sakinleri ve sezonluk gelen turistler de aynı fikirde olmalıydı. İnsanlar sabah erken kalkar, okyanusa bakan kulübelerinin verandasında kahvaltılarını yapar, sonra serinlemek için sahile iner, okyanusun serin sularında yüzer, eğlenirlerdi. Öğle vakti gelip, güneş tepeye çıktığında, şemsiyelerinin altına geçerek uzanırlardı. Bazıları kulübelerine geri dönerdi. Biraz dinlendikten sonra, yanlarında getirdikleri atıştırmalıklarını yer, son kez suda yüzüp eşyalarını toplayarak evlerine dönerlerdi. Akşam vakti yaklaştığında, güneş batmak üzereyken verandaların ışıkları yanardı. Kulübelerden gelen mis gibi yemek kokuları; çatal, kaşık, bıçak, tabak, bardak sesleri etrafı sarardı. Arada bir evden diğerine ikram edilen yemeklerle minnettarlık duaları gökyüzüne ulaşırdı. Herkes masaya oturduğunda hoş sohbetler, yükselen kahkahalar evleri sarardı. Yemekten sonra aile bireyleri birbirlerine yardım ederek masayı toplarlardı. Daha sonra insanlar, anlaşmış gibi tatil köyünün iskelesine doluşurdu. İskeleye yanaşmış gemiler olurdu. Gece vakti yolcu gelmezdi buraya. Ayrıca balık tutan yaşlı beyefendiler de vardı. İskele boyunca, tatil köyünün yerlilerine ait küçük, şirin kafeler, çeşitli şeylerin satıldığı tezgahlar olurdu. Canlı müzikler, dans eden insanlar, bisiklet sürenler, koyu sohbete dalanlar... Tatil köyünün yaz ayları böyle geçerdi.
"Deniz kızları gerçekten de var mı," diye sordu küçük kız. Annesi eline aldığı havluyla saçlarındaki suyu alırken gözlerini sıkıca yumdu.
"Bilmem, belki de okyanusun derinliklerinde bir yerlerde vardır." Annesinin tatlı ve bir o kadar da gizemli çıkan ses tonu Ase'yi güldürmüştü.
"Belki de sen yüzerken onlar da seninle beraber yüzmüş olabilirler, güzelim," dedi babası, eşinin ardından. Ase'nin yanına oturdu ve gülümsedi. "Sence deniz kızları gerçekten var mı?" Ase, annesi başından havluyu çektiğinde babasına baktı ve sorduğu soruyu ciddi bir şekilde düşündü.
"Büyük annem bana birçok deniz kızı hikayesi anlattı. O anlattıysa vardır," dedi. Babası, küçük kızının bu saf haline güldü ve saçlarına ufak bir öpücük bıraktı.
"Neden olmasın," diyerek göz kırptı. Küçük kız kıkırdayıp önüne döndü.
"Bence varlar," dedi. O sırada gözleri birine takılmıştı. Birkaç gün önce sahilde gördüğü küçük çocuğa... Küçük çocuk kumların üzerinde oturmuş havlusuna sarılmıştı. Saçlarından damlayan su damlaları havlusunun üzerine düşüyordu. Ase, bu sefer bakışlarını ondan çekmedi. Çocuk ona gülümsedi. Ase, şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Kendisine mi gülümsemişti? Şaşkınlıkla etrafına baktı. Annesine ve babasına baktı. Yanyana oturmuş, bir şeyler hakkında konuşarak gülüşüyorlardı. Onlara da gülümsemiş olamazdı. Tekrar çocuğa baktığında, küçük çocuk ayaklanmış ona doğru yürüyordu. Ne yapacağını bilemedi. Heyecanlanmıştı. Küçük çocuk önünde durduğunda Ase ona bakmak için başını kaldırmak zorunda kaldı. Yüzünde hala bir gülümseme vardı. Tatlı bir gülümseme. Küçük kız, meraklı bakışlarla ona bakmaya devam ederken, küçük çocuk elindeki kovayı ve küreği kaldırdı.
"Kumdan kale yapacağım. Kovanın içinde, sahilde topladığım okyanus kabukları var. Onlarla da süsleyeceğim. Benimle oynar mısın? Beraber kumdan kale yapabiliriz." Ase, kendisine yöneltilen soru ile ne diyeceğini bilemedi. Çok heyecanlanmıştı. Çekingen bir tavırla anne ve babasına baktı. İkisi de sohbeti kesmiş küçük çocuğa bakıyorlardı. Babası gülümsedi ve çocuğun saçlarını karıştırdı.
"Adın ne bakalım, ufaklık," dedi. Küçük çocuk, bakışlarını Ase'den çekip babasına baktı.
"Jonghyun, Kim Jonghyun, efendim," dedi tatlı ses tonuyla.
"Tanıştığımıza memnun olduk, Jonghyun," dedi annesi. Daha sonra kızına baktı ve kaşlarını kaldırdı. "Ase, istersen Jonghyun ile oynayabilirsin. Hem burada bir arkadaş edinmiş olursun." Babası da başını sallayarak annesini onaylamıştı. Ase, onları onaylamak için başını salladı ve ayağa kalktı. Bir arkadaşı olması ve bu arkadaşın Jonghyun olması fena olmayabilirdi. Birkaç gün boyunca onu burada görememişti. Evet, etrafa bakmış ve onu aramıştı. O günü unutmamıştı. Şimdi kendisiyle arkadaş olmak istiyordu.
"Olur, oynayabiliriz. Ben de kumdan kale yapacaktım," dedi kendi kovasını ve küreğini alıp. Beraber yürümeye başladıklarında annesi arkalarından seslendi.
"Fazla uzaklaşmayın çocuklar!"
Kumdan kale yapabilecekleri güzel bir yer seçmişlerdi. İkisi de yere oturmuş kovalarını dolduruyorlardı. Topladıkları okyanus kabuklarını kumların üzerine bırakmışlardı.
"Adın gerçekten de Ase mi," dedi Jonghyun merakla. Bakışları doldurduğu kovasının üstündeydi. Ase, bir süre durup ona baktı. Sonra tekrar kovasını doldurmaya başladı.
"Evet. Bu ismi bana büyük dedem koymuş. Anlamını bilmiyorum," dedi. Dudakları bükülmüştü. "Büyük dedem, ben çok küçükken ölmüş." Jonghyun bir şey dememişti. Doldurduğu kovasını önündeki düzlüğe ters çevirerek koydu. Bir süre bekledikten sonra kovayı kaldırdı ve yaptığı kaleye baktı. Yüzüne, memnun olduğunu belli eden bir gülümseme yayıldı.
"Adın çok güzel Ase." Ase ona baktı ve gülümsedi. Kendi kovasını aldı ve Jonghyun'un yaptığı kalenin yanına kendi kovasını ters çevirerek bıraktı. Bir süre sonra kovasını kaldırdığında kendi kulesi de bozulmadan durmuştu. Kıkırdadı.
"Çok güzel oldular, değil mi," dedi küçük çocuğa. Jonghyun başını sallayarak onu onayladı.
"Evet, çok güzel oldular. Bence kocaman bir kale yapabiliriz. Belki de akşam olduğunda deniz kızları burada uyur." Ase, hayretle ona baktı.
"Deniz kızlarına inanıyor musun," diye sordu. Jonghyun, başını sallamakla yetinmişti. "Ben de inanıyorum," dedi küçük kız.
"Birkaç gün önce sahilde yürürken suyun kenarında küçük, oyuncak bir ayı gördüm. Birkaç kişiye sordum ama kimseye ait değilmiş. O ayıcığı deniz kızı bırakmış olmalı. Eğer istersen oyuncak ayıyı yarın sana gösterebilirim." Ase, heyecanla Jonghyun'a bakıyordu.
"Oyuncak ayı mı? Gerçekten mi? Birkaç gün önce oyuncak ayımı kaybettim," dedi bir çırpıda. Jonghyun başıyla onayladı.
"Tamam, onu yarın buraya getireceğim. Eğer seninse onu alabilirsin," diyerek gülümsedi. Ase, çok sevinmişti. Oyuncak ayısı onun için değerliydi. Sevinçle ellerini çırptı.
"Teşekkürler Jonghyun," dedi. Küçük çocuk ona tatlı gülümsemesiyle karşılık verdi. Daha sonra deniz kızları için kumdan kalelerini yapmaya devam ettiler. Belki de bu akşam, deniz kızları onların yaptığı kalede dinleneceklerdi. Kim bilebilir?
Herkese merhaba!
Bugün Perşembe. Öncelikle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!
İkinci olarak, kimse de dememiş yahu "bugün yeni bölüm günü, hani nerede?". Meşguliyetten bölüm atmayı unutmuşum. Hepinize iyi okumalar diliyorum.
Son olarak da hikayemizin büyümesi için, bu hikayeyi okumasını istediğiniz arkadaşlarınızı yoruma etiketleyebilirsiniz.
Bölüm hakkındaki fikirlerinizi de yazmayı unutmayın. Destekleriniz için teşekkür ederim. Hoşça kalın!