Gittikçe hızlanan adımlarımla sokakta ilerliyordum. Bir elim uçuşan eteğimin üzerinde diğer elimde kafamın üzerindeki küçük şapkadaydı. Bazı insanlar bana tip tip baksalarda pek umurumda değildi. Tek isteğim zamanında varabilmekti.
Tepemde alev alev yanan şu güneş işimi daha da zorlatırıyordu. Geç kalmam an meselesiydi.
"Ah Sakura böyle olacağı çok belliydi."
Son kez kendime kızarak koşmaya başladım. Ne ayakkabılarım ne de üzerimdeki kıyafetler bu duruma hiç uygun değildi. Durmadan sokak taşlarının arasına takılan hafif topuklularımla, olabildiğince dar olan krem rengi gömleğimle ve sürekli uçuşan toz pembe tül eteğimle işim oldukça zordu. Her zaman böyle giyinmek oldukça sinir bozucuydu fakat saygı görebilmek için bu görünüş şarttı.
Sonunda ana caddeye ulaştığımda kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Nefes nefese halimle gözümü caddeye dikip etrafı inceledim. Şeritlerle kaplı bu cadde de bugün askeri birliklerin geçiş günüydü. Şanslıydım ki daha tören başlamamıştı. Her yıl cepheden başarıyla gelen askerler böyle bir geçit töreniyle halkın önüne çıkarılırdı. Küçüklüğümden beri bu töreni izlemeye bayılırdım.
Bir dükkan camından görünüşüme baktım. Ah gerçekten berbattı. Evden çıkarken gördüğüm tip ile şu anki kesinlikle farklıydı. Hızlıca kendime çeki düzen verdim.
Olabildiğince kendimi düzelttikten sonra yavaşça kalabalığın içine girdim. Gördüğüm kadarıyla her yıl burada bulunan kalabalık azalıyordu. İnsanlar yıllar geçtikçe bu törenlere olan ilgilerini kaybediyorlardı. Benim için her zaman ilgi çekiciydi. Her zaman ölüm ile kafa kafaya olan insanların yüzlerini incelemeyi seviyordum. Onların hislerini hissetmeye çalışıyordum.
Benim hayatım oldukça sıradandı. Orta kesimli bir ailenin tek kızıydım. İyi bir eğitim almış, oldukça da sosyal bir kızdım. Geçim sıkıntısı veya ailevi sıkıntılar hiç çekmemiştim. Dertsiz bir şekilde yaşıyordum. Acı verici duyguları derinden yaşamamıştım.
O askerlere bakmak gözlerindeki duyguları okumak bana yaşadığımı hissettiriyordu. Sadece şu anli halimle yaşamak beni hissizleştiriyordu. Bana verilen büyük nimetler artık bana normal gelmeye başlıyordu. Ne mutlu oluyordum ne de olduğum durumdan hoşnut fakat kötüyü görünce elimdekiler kıymetleniyordu. Yaşadığım herşey için şükürler ediyordum. Mutlu ve şanslı hissediyordum. Olay tamamen bundan ibaretti.
İnsanlardan özür dileye dileye ön kısımlara gelebilmiştim. Bu sıkış sıkış ortam ve havanın sıcaklığı beni deli olmaya zorluyordu. Derin bir nefes alıp sabırlı olmaya zorladım kendimi.
Büyük bir gürültü ile at ayak sesleri duyulmaya başlandığında tüm kalabaklık çoşmaya başladı. İşte gene o tarif etmekte zorlandığım duyguyu yaşıyodum. Yapılan tezahürat sesleri kalbimi sanki ben bir başarıya ulaşmışım gibi gururlanıyordu. Yavaş yavaş caddenin ortasından yürüyen atlı askerlerin arkasından yürüyen askerler onları takip ediyordu.
Evet, her zamanki gibi ben incelememi yaparken birilerinin elleri kolları benim bedenime çarpıp duruyordu. Zaten olduğum yerde sürekli yürüyen insanların yüzlerine bakmak yeteri kadar zorken şu kulağıma kulağıma bağıran, sürekli beni iten insanlar daha da dikkatimi dağıtıyordu. Aslında bu yaşadığım sinir bile bana komik geliyordu. Her yıl bu durumu yaşayıp şikayet ediyordum fakat gene de aynı şeyleri yapmaya devam ediyordum.
Etrafa parlak gözleriyle etrafa gururla bakan atlı askerler sırayla önümüzden geçiyordu. Sonunda onların arkasından yürüyen normal askerler gözükmüştü. Belirli bir düzen içerisinde yürüyen bu askerler atlı askerlere göre daha düşük rütbedeydiler.