Okumaya başlamadan önce 'Duyuru' bölümünü okuyun lütfen.
Ölümün bir başlangıcı vardır.Yaşamın ise sonu, peki ya...yaşamın başlangıcı ve ölümün sonu olsaydı?
Beş sene, tam beş senedir bir boşluk ve onu dolduran acılar, ıstırap veren sonsuz rüyalar, bağırışlar ve acı dolu çığlıklar. Her gün ve her gece.
Kayıp bir geçmiş ve sanki hiç var olmamış ama hep var olan bir ruh, hatıraları süsleyen bir melodi;
Sahipsiz bir çığlığım,
Sahibini arayan.
Kimsesiz bir rüzgarın,
Yolculuğu bitmeyen.
Solgun bir güneşim,
Meşalesi tükenen.
Ne bir adım var,
Ne de kimliğim.
Sanki hiç var olmamış,
Kayıp bir gölgeyim.Bu bir kaç satır onun tüm yaşamıydı. Ediz Çağan'ın. Hatıralarında yer alan ama sahibini bilmediği bu şarkı zihninin en derinlerinde yer alıyordu. Kimi zaman sözleri hatırlamakta zorlansa da bu melodi hiç olmadık zamanlarda birden dökülürdü dudaklarından; markette, sokakta ya da otobüste.
Issız bir ormandaydı. Kuru ağaç gövdelerinin gökyüzüne uzanan cılız dalları garip şekiller oluşturuyor sanki her an canlanıp ona uzanacaklarmış gibi hissediyordu. Ormanın derinlerinden gelen sesler fısıltı misali zihninde yankılanıyor dikenli çalılar arasında saklanan küçük canlılara ait korkmuş gözler küçük birer fener gibi parlıyordu. Gökyüzü tüm kasvetini yeryüzüne yöneltirmişçesine yağan yağmur toprakta küçük birikintiler oluşturmuştu ve ay ışığı birikintilerde usul usul dans ediyordu. Onlarca yansıma, onlarca ay dans ediyordu.
Koşuyordu, kimden ya da neyden bilmiyordu ama kaçması gerekiyordu. Burdan kurtulması lazımdı ama içine işleyen soğuk hava her nefes alış verişinde ciğerlerini yakıyordu. Nefes nefese kalmıştı.
Önünde uzanan yolda arkasında bıraktığı birbirinin kopyası olan ağaçlar algılarıyla oynuyor attığı her adım onu ileriye taşımak yerine sanki yerinde sayıyormuş hissi yaratıyordu. Solundaki ağacın dalına konmuş olan kuzgunu ilk görüşü olmadığının farkındaydı. Koşmaktan yorulmuş bacakları her ne kadar durmak istese de duramıyor iç güdüleri ona sürekli koşması gerektiğini fısıldıyordu. Çıplak ayaklarını yere her basışında dikenlerin kanattığı yerler acıyla zonkluyor olsa da durmamalıydı ışığın yakında olduğunu hissediyordu.
Yeter artık diye bağırmak ve bu işkenceye bir son vermek istiyor daha fazla nefes alamıyordu ciğerleri yanıyor gözleri yavaş yavaş kararmaya başlıyordu. Ellerini yanaklarına götürdüğünde parmakları ıslanmıştı. Ağlıyor muydu? Bu kadar mı zordu her şey? Yaşamak, nefes almak...
Çürük bir dala takılıp dengesini kaybetti. Konuşmayı denediyse de yapamadı, sözcükler dudaklarından çıktığı gibi derin bir sessizlik oluşuyordu, yapabileceği bir şey yoktu. Nefes nefese yerde çamurların içine düştü. Heryeri acıyla sızlıyordu. Kalkmaya çalışmak bedenine büyük bir acı vermişti. Zor da olsa ayağa kalktığında ağaçların arasında ona doğru gelmekte olan pelerinli yaşlı bir kadın farketti. Kaçamayacak kadar tükenmişti gelmesini beklemekten başka yapabileceği bir şey yoktu.
Yavaşça yaklaşıp tam önünde durdu. Elbisesinin kollarından sıyrılan parmakları birer kurumuş dalı anımsatıyordu. Pelerin şapkasının elverdiğince görünen yüzünde derin kırışıklıklar vardı. Saçları birbirine dolanmış birer yün yumağını anımsatıyordu.
Ona doğru her adım atışında hava daha da soğuyor bunun etkisiyle uyuşan bedeni deli gibi titremeye başlamıştı. Aralarındaki mesafe giderek azalıyor ve orman giderek daha da ürpertici hale geliyordu. Yaşlı kadın birden durdu, kafasını kaldırdığında gözlerinin yerinde iki tane boşluk olduğunu farketti. Karanlık göz boşlukları gecenin ürperticiliğini içinde barındırıyordu. Yavaşça ellerini pelerininin ceplerine sokup çıkardı, avuçlarında iki tohum vardı. Birini sağ avucuna diğerini sol avucuna alıp kuru ve uzun parmaklarını yavaşça kapattı. Sımsıkı yaptığı yumruklarının arasından önce toprak sızdı usulca sonra su.
Yaşlı kadın önce sol avucunu açtı. Bir avuç çamurdan başka bir şey yoktu. Sonra sağ avucunu açtı ama onda bir avuç toprak vardı, tam ortasında usulca filizlenen bir çiçek.
Filizlendi tohumdan çiçek açtı, önce yaşam var oldu sonra ölüm. İkisi yanyana. Sonra yaşam yavaş yavaş canlılığını kaybetti, solup kurudu. Bir rüzgar esti içini titreten yaşam kum gibi döküldü yere. Geriye ölüm kalmıştı soğukluğuyla. Ama yaşam pes etmedi, tüm varlığıyla yeniden filizlendi. Bir değil onlarca hem de yüzlerce yaşam filizleniyordu toprakta. Soğuk ve karanlık orman can buldu, ağaçlar çiçek açıyor hayvanlar saklandıkları yerden birer birer çıkıyorlardı. Ediz yavaşça ayağa kalktı ama ne bir ağrı vardı bedeninde ne de yara, hepsi iyileşmişti. Gökyüzüne kaldırdı kafasını, kuşlar neşeyle ötüyor Güneş yüzünü gösteriyordu.
Önüne döndüğünde yaşlı kadın gitmiş yerine saçları rengarenk çiçekleri örülü beyazlar giyinmiş genç bir kadın duruyordu. Masmavi gözleri sıcak gülümsemesiyle adeta bir meleği anımsatıyordu. Sağ avucunu yavaşça Ediz'e yaklaştırdı, ellerini uzattı ölüm çiçeğini verdi eline.
"O seni bekliyor, acele et." Gözlerinden birer damla yaş döküldü.
Her bir damla gözyaşı düştüğü yerde çatlkar oluşturuyordu. Çatlaklar suyla doluyor orman ise dört bir yandan hızlıca üstüne geliyordu. Artık orman yoktu gittikçe daralan dört duvar olmuştu, su ise hızını kaybetmeden yükselmeye devam ediyordu. Burda boğulacaktı, duvarların ilerlemesini durdurmaya çalışsa da bir işe yaramıyordu, su çoktan belini aşmıştı. Korku ve endişeyle bağırmaya başladı,
"Yardım edin, kimse yok mu?"Su seviyesi iyice artmıştı nefes alabilmek için çok az zamanı kalmıştı, son bir kaç dakika. Adrenalin ve endişeyle duvarları yumrukluyordu. Son bir kaç saniye. Artık nefes alacak bir boşluk yoktu. Daha ne kadar dayanacaktı? Ciğerleri havasızlıktan yanmaya başlamıştı. Boğuluyordu. Aynı zamanda bir çıkış arıyordu, ama yoktu. Alacak tek bir nefes bile yoktu. Su yutmaya başlamıştı havasızlıktan her yer kararmaya başlamıştı. Yine o ses,
"O seni bekliyor, acele et."Karanlıkta bir ışık yayıldı, güneşin son hediyesi. Ölüme karşılık küçük bir hediye ve fısıltılar,
"Şimdi nasıl, durumu iyi mi?"
"Durumu gayet iyi birazdan kendine gelir."
"Çok sağolun Doktor Bey."
Gelecek bölümde görüşürüz
İyi okumalar, oy vermeyi unutmayın
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Çiçeği
FantasyYıllar önce sahip olduğu tüm anılarına en sevdikleri tarafından mühür vurulmuş bir çocuk. Son zamanlarda saklı geçmişinin ağlarından kurtulup yüzeye çıkan küçük hatıralar, kabuslar eşliğinde Ediz'in hayatını çekilmez bir şekilde alt üst etmişti...