17.Bölüm: Ölüm Çiçeği

96 41 9
                                    

  Ediz, açıklığa vardığında içinde kötü bir his filizlendi. İyakin açıklıkta on dokuz yaşlarında olan bir çocuğun yanına gidip kendisine şans dilediğinde başının belada olduğunu anladı. Yine. Son zamanlarda tam anlamıyla bela mıknatısı olmuştu. Kendisi bir şey yapmasa bile sorunlar bir şekilde onu buluyordu.

  Çocuk uzun boyluydu. Açık bir tene sahipti. Kısa kesilmiş kahverengi saçlara ve okyanusu çağrıştıran derin mavi renkli, hafif çekik gözlere sahipti. Mavi irislerini çevreleyen siyaha yakın halka ve göz bebeğine serpiştirilmiş gibi duran ufak birkaç koyu benek bakanı büyüleyecek derecede kusursuz duruyordu. Hafif yapılı bedenini saran siyah deri bir pantolon ve üstüne de ten rengiyle uyum içinde duran beyaz bir gömlek giymişti. Giydiği çizmeler dizlerinin altında bitecek uzunluktaydı. Kollarını kıvırdığı gömleğinin üzerine önünü açık bıraktığı, yine siyah renkli bir deriden yapılma ceket giymişti.

  Elleri ceplerinde bir süre Ediz'i uzaktan inceledi. Ediz'in üzerinde sade bir tişört ve pantolon ve ayaklarında ise spor ayakkabıları vardı. Bir de ruh izini gizleyen, Arman'ın verdiği siyah renkteki kumaş. Bir an kendini onların yanında fazla basit buldu. Çocuk zengin bir iş adamının oğlu gibi duruyordu. Kendini beğenmiş dik duruşu ve buna yardımda bulunan uzun boyuyla tam da böyle düşünüyordu.

  Aradan geçen birkaç dakikanın ardından Ediz'e birkaç adım yaklaştı. O sırada elleri hala cebindeydi. İyakin ise onun arkasında durmuş kollarını birbirine bağlamış bir şekilde bir ağaca yaslanmıştı.

  Ediz, korku belirtisi göstermeden olduğu yerde durmaya devam etti. Eğer korktuğunu düşünecek olurlarsa bu onun için iyi olmayabilirdi. Çocuk aralarında iki metre bir mesafe kala durdu, Ediz'de her ne gördüyse gözlerinde hayal kırıklığı ve acıma gördü. Dudakları alayla hafif bir şekilde kıvrılınca Ediz daha fazla dayanamayıp sessizliğini bozdu.

  "Neler oluyor burada, dostça bir tanışma için buraya getirildiğimi hiç düşünmüyorum nedense?" Bakışlarını yeni çocuktan ayırmadan İyakin'e hitaben konuşmuştu. Kendisini kandırdığına gerçekten inanamıyordu. Oysaki yol boyunca ne kadar da samimi davranmıştı. Bir kez daha içindeki saf insana lanet etti. Aptal, aptal.

  "Aslında farklı şartlar altında bunu gerçekten çok isterdim fakat kız kardeşim senin yüzünden kayıp ve tek suçlusu sensin, bu durumda benden dostça bir tanışma bekleyemezsin. Kim bilir şimdi nerededir, kimin elindedir? Sırf seni bulmak için tüm bu tehlikeleri göze aldı! Sırf kristal taşıyıcıyı buraya getirmek için! Ama bak ne oldu, sen buradasın ama o yok. Ne için ha taşıyıcıyı? Oysaki senin taşıyıcı olduğundan bile şüpheliyim ben." Yüksek sesle söylediği kelimeler Ediz'in kalbine bıçak gibi saplandı. Ondan bahsediyor olamazdı değil mi? Onu bulan kız onu neredeyse öldürüyordu resmen. Öldürüyordu.

  İyakin taşıyıcı kelimesini duyunca yaslandığı ağaçtan ani bir hareketle ayrıldı. Belli ki onun da bunlardan haberi yoktu. Peki ya bu çocuk nasıl öğrenmişti? Özellikle kendisinin öğrenmesinden fazla bir zaman geçmemişken. İyakin gözleri şaşkınlık içerisinde açılırken bakışlarını Ediz'e yönlendirdi. Kafa karışıklığı ve duyduğu bu bilgi yüzünden olduğu yerde donup kalmıştı. Ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Şok yüzünden bakışları Ediz ve yeni çocuk arasında dolaşıp duruyordu. Zor da olsa dudaklarını aralamayı başarıp birkaç cümle döküldü ağzından.

  "Mate, dostum. O. Sen." Oysaki bu cümleleri ne Mate ne de Ediz duymazdan geldi.

  "Kız kardeşin? Beni bulmak için tehlikeleri göze aldı ve benim için hayatını tehlikeye attı demek, öyle mi?"

  "Aynen öyle!" Mate şimdi daha da sinirlenmişti. Sözcükler dişlerinin arasından sertçe çıkıyordu.

  "Sana orda ne yaşadığımızı anlatmamı ister misin?" Mate'nin sessizliği üzerine devam etti Ediz.

Ölüm ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin