Acı, hissettiği tek duygu buydu. Yıllarca sakladığı tüm gerçeklere birer zincir vurmuş esaret altına almıştı. Yok saymayı, unutmayı ve hatta unutturmayı seçmişti. Sırf yeni bir başlangıç, yeni bir hayat için.
En büyük iyilik demişti buna; her şeyden tüm acılardan uzak olmayı, kaçmayı. Lakin seçtiği bu yol unutmasına izin verecek miydi? Yaşamak istediği o hayatı ona sağlayabilecek miydi? Yoksa hiç ummadıkları bir zamanda kaldığı yerden devam mı edecekti?
"Benden bir şeyler sakladığınızı biliyorum..." Bu satırları kaç kez okuduğunu bilmiyordu. On, yirmi beki de daha fazla. Cevap bulmak istiyordu ama cevap geçmişteydi, geçmişin ta kendisiydi. Bu ona veremeyeceği bir şeydi. Tekrar tekrar aynı acıları yaşamak istemiyordu. Çünkü çok kayıp vermişti.
Elinde tuttuğu mektuba uzun uzun bakmış, bir an olsun parmakları arasından çıkarmamıştı. Mektuba dokunduğu her an kendi oğlunu hatırlıyordu. Ve bırakmak zorunda olduğu sevdiklerini.
Sabahın erken saatlerinde uyanmıştı. Günlerden pazardı, haftasonu olduğu için genellikle kahvaltıyı biraz geç hazırlardı. Tatili fırsat bilen oğlu ve kocası uyanmak nedir bilmez saat dokuza ulaştığında ancak o yorgun gözkapakları güne aralamayı başarırlardı.
Oğlunun bir kaç gün önce de yaşadığı ataklar son zamanlarda iyiden iyiye artış göstermişti. Sağlığından endişe etse de onu asıl endişelendiren bu değildi. Her atak öncesinde zihninin gerilerinde üzeri örtülen anıların bir boşluk bulup gün yüzüne çıkmasıydı. Çocukluğundan beri süregelen bu atakların neden olduğu bu çatlakları her ne kadar onarmaya çalışsa da artık küçük bir çocuk değildi. Zihni ördüğü tüm o duvarların etrafından sızacak bir boşluk bulmak için her fırsatı kolluyordu. Artık duvarlar yeterli gelmiyordu. En büyük korkusu da buydu. Eğer yıkılacak okurlarsa bu oğlundan çok onun canını yakacaktı. Bir kayıp daha verecekti. Yüzleşecekti.
Odada oturmuş sıktığı yumruğunun altında gizlenmiş olan mektubu endişe ve korkunun etkisiyle hızla çarpan kalbinin hemen üzerine koyup, yumduğu göz kapaklarının ardında onun sesini ve yüzünü düşünüyordu. Onca yıldır ondan sakladığı, gizlediği her ne varsa şimdi karşısına geçip ondan hesap soruyordu. O ise bu sorgu karşısından boynunu bükmekten başka bir şey yapmıyordu. Çünkü buna mecburu, sonun nasıl olacağını biliyordu. Çünkü buna şahit olmuştu, en acı şekilde.
Bir an oğlunun bir an önce eve dönmesini beklemek yerine çıkıp her sokakta onu aramayı düşündü. Ama cevap burada değildi. Hem nereden başlayacaktı ki. Bir şeyler bulmak umuduyla oturduğu yerden kalktı. Kocası hala uyuyor, göğsü düzenli bir şekilde inip kalkıyordu. Uyanmaya hiç niyeti yokmuş gibi oysaki saat dokuz olmak üzereydi. Her an uyanabilir ve bu yaşananlardan ötürü endişelenebilir hatta polisi bile çağırabilirdi. Bu istediği son şeydi. Bunu sessiz bir şekilde halletmesi gerekiyordu.
Oğlunun odasına doğru yol alırken her ne kadar onu yatağından huzurlu bir şekilde görmek istese de onun yokluğunun kavurucu soğukluğuyla karşı karşıya geleceğini biliyordu. Aralık duran kapının serin kolunu tutup yavaşça kendine doğru çekti, bir an göreceği manzarayı merak etti ama kapıyı sonuna kadar açıp baktığından gördüğü tek fark özenle düzenlenmiş yatağın üzerinde hala yılların tozunu üstünde taşıyan o kutuydu. Bir an kalbine saplanan binlerce iğne nefesinin kesilmesine sebep oldu, ağzından kaçan çığlığını bastırmak için iki elini sıkı sıkıya dudaklarına bastırdı. Gözyaşları kara bulutları bile kıskandıracak şiddette sıcacık yanaklarından aşağı süzülüyor, güçsüz bacakları feri çekilmiş bir şekilde titriyordu. Parmak uçları ruhunun sıcaklığını, hayat enerjisini kaybetmiş bir şekilde soğuk ve hissizdi. Yavaşça yere çöktü, yanaklarında yol çizen gümüş üzüntü her şeyin şahidiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Çiçeği
FantasyYıllar önce sahip olduğu tüm anılarına en sevdikleri tarafından mühür vurulmuş bir çocuk. Son zamanlarda saklı geçmişinin ağlarından kurtulup yüzeye çıkan küçük hatıralar, kabuslar eşliğinde Ediz'in hayatını çekilmez bir şekilde alt üst etmişti...