1

6K 187 38
                                    

Soğuktan eve titreyerek giderken buldum seni. Bi ağacın altında üstünde gazete kağıtlarına sarılmış bir şekilde bu kar yağan havada ısıtmaya çalışıyordun zayıf bedenini.

Kendim zaten ölmek üzereydim. Ama yalnız ölmek zor olurdu. Seni de almaya karar verdim. Böyle bir hayat yaşamamın sebebi tamamen doğarken bir günah işlememdi. Eğer öleceksem belki cehennemde daha az yanarım umuduyla son bir sevap işlemeye karar verdim. Seni de dışarıdaki soğuktan farksız evime kucağımda taşıdım. Kendi güçsüz bedenim için bile fazla zayıftın sen.

...

Üstümdeki ince monta sarılmış karın altında olabildiğince hızlı olarak eve gitmeye çalışıyordum. Otobüsle eve gidecek kadar bile param kalmamıştı. 17 yaşındaydım ve inanın yaşamak  için hiç bir nedenim yoktu aslında. Sadece ölmek için fazla günahkârdım. Şu son bir kaç aydır her şeyi bırakma durumuna gelmiştim. Dayanamıyordum.

Parkın içinden geçerken gazete kağıtlarının altında bir çocuk gördüm. Zayıftı küçüktü. Ona doğru ilerledim. Tir tir titriyordu.

—Hey küçük. Dedim elimi kirli saçlarına atıp gözlerinin önünden beni görmesi için saçlarını çekerken.

Gözlerini açtı. Benimle göz göze geldi. Dişleri birbirine çarpıyordu. Düşündüm o an. Gerçekten aklıma gelen ilk şey bu hayatta ölmeden önce en azından bir iyilik yapmalıyım diye düşündüm. Küçük bir iyilik.

Montumun önünü açtım.

—Benimle gelmek ister misin? Diye sordum.

Halsizce kafasını salladı. Onu bu dışarıdan farksız bir yere götürmediğimi bilmeliydi halbuki. Onu kucağıma aldım. Üzerime büyük gelen montun fermuarını o içimdeykem kapadım. Kafasını boynuma koydu. Soğuk saçları sıcak boynumu ürpertirken hızlı yürüyüşüme devam ettim. Eve geldiğinde yorgunluktan ölmek üzereydim. Evet o çok zayıftı. Tahminim 20-25 kilo arasında bir şeydi. Eh ben de onun iki katı kadar ancaydım.

Eve girdiğimde bir an kendimi sorguladım. Onu niye getirmiştim? Gerçekten hiç bir mantıklı açıklaması yoktu.

Soğuk eve girdik. Dışarıdan gerçekten farkı yoktu. Düşünemeyecek kadar üşümüştüm. Tek yaptığım şey bu kucağımdaki küçüğü banyoya götürüp sıcak bir duş aldırmaktı. Çilekli duş jeliyle vücudunu yıkarken sıcak su onu kendine getirmişti. Büyük gözleriyle dikkatlice gözlerime bakıyordu.

—Adın ne? Diye sordum.

—Jungkook. Dedi.

—Jungkook. Diyerek onu tekrar ettim. Vücudunu durladım. Onu kendi havluma sararken kucağıma alıp iki odalı evdeki odama götürdüm.  Onun kıyafetleri ve benim bir kaç kıyafetimi yıkamaya attım.

Onun üzerine kıyafet çıkardım. Çok bir seçenek yoktu zaten.

—Sen bunları giyin ben sana yiyecek bir şeyler hazırlayacağım. Dedim.

Kafasını salladı hızlı hızlı. Yanakları kızarıktı. Odadan çıkarken kapıyı kapadım. mutfağa ilerledim. Salonla birleşikti. Zaten onun dışında ev benim odam ve bir banyodan oluşuyordu. Hazır ramen pişirdim onun için. Eğer onu doyuruyorsam kendim yiyemezdim. Eh param yoktu. Eve bile yürüyerek gelmiştim. Neyseki yarın maaşımı alıyordum. En azından eve biraz daha yiyecek bir şeyler alabilirdim.

Küçüğüm ~Jeon Jungkook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin