"Benim hayatıma kim niye girmek istesin oğlum?" dedim öfkeyle. "Baksana şu boktan hayata. Nesi güzel? Güzel tek bir tarafı yok." Hayatım gittikçe daha çıkılmaz bir hal alıyordu. Ben bir bataklığa battıkça batıyordum. Kirlendikçe kirleniyordum. "Para kazanmak için yemediğim bok kalmadı. Sen biliyorsun zaten." Fikret, bana hiçbir şey demiyor, sadece dinliyordu. "Böyle bir hayata kimse girmek istemez anlayacağın." "Bence yanılıyorsunuz," dedi bir ses. Sesin sahibine döndüm. Kızıl saçları vardı. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Bu kadın nereden çıkmıştı böyle? Üstü başı da toz içindeydi. "Hayatı sizinkinden daha boktan olanlar, belki de sizin hayatınıza girmek isterler," dedi buruk bir şekilde tebessüm ederek. "İyi günler." Ben donakalmış bir şekilde ona bakarken, o gitmeye koyuldu. Adımları yavaştı. Aksıyordu. Oturduğum yerden ayaklandım ve giden kadının arkasından baktım. "Bu da kim lan?" dedim mırıldanarak. "Deliye benziyor. Boş ver gitsin," dedi Fikret omzuma vurarak. "Hadi biz de gidelim artık. Can'ın doğum gününe yetişemeyeceğiz." Rüzgar, kadının saçlarını hafif uçurunca sırtının bir kısmı göründü. Sırtında kemer izleri mi vardı? Ellerime baktım. Gözlerimi kapadım. Yıllar önce o odada tenine temas ettiğim kız geldi aklıma...Pembe Oda'daki o kız...