Bölüm 2 DENİZ GÖRMEMİŞ!

86 58 9
                                    







-Aman Allahım! 

Ne diyor bu kadın şizofren mi,yoksa beni gerçekten kızıyla mı karıştırdı..

Ben Zeynep değildim ki ben 'LAVİNYA'ydım. Ama o kadın ısrarla bana Zeynep diyordu. O kadar şaşırmıştım ki o şaşkın ve çaresiz halimle kadına cevap vermeyi bırak tek kelime dahi edemeden hızlıca uzaklaşmaya başlamıştım oradan...

Dizlerimin bağı çözülüyordu ne hissettiğimi bile bilmiyordum , Ne yapmam gerektiğini de... O an tek istediğim evime gitmekti. Ayaklarım o kadar hızlanmıştı ki eve kaç dakika da koşarak geldiğimi hatırlamıyorum bile.

Derin bir nefes alıp çantamdan hızlıca çıkardığım anahtarım ile kapımı açtım, hızlı adımlarla apartmana girdim asansöre bindim ve 3.kata bastım. Eve girer girmez çantamı fırlattım ve bir bardak su içmeye gittim. Neden bilmem, her zaman şoke olan insanlar bir bardak su içerlerdi. Suyumu içtim ve bu yaşadığım olayı abartmamak konusunda kendime bir söz verdim. O kadını hiç görmedim...

Artık kendime gelmeliydim, banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım ve yatağıma uzandım. Aklımı başka şeylerle meşgul etmeye çalışıyordum. Tiyatroya seçildiğimi aklıma getirip mutlu olmak, Melisa'nın saçma sapan evlenme hayali ile dalga geçip kafamı rahatlatmak istiyordum. Ama yine de kafamı kurcalayan o kadından aklımı alamıyordum. En iyisi güzel bir duşa girmek ve sonrasında bir kitap okumak...

O ılık duşun altında olmak bedenime ve ruhuma ne iyi gelmişti. Sanki bütün düşüncelerimden bir an olsun kurtulmuştum. Her şeyin çözümü uyumak ya da duş almak bence. Kendimi böyle resetliyordum. Üstümü giyindim ve yatağımın üstüne oturdum, saçlarımı taradım kuruttum ve kahküllerimi düzelttim. Artık bir şeyler yiyebilirdim. O güzel havanın tadını çıkaran çocukların birbirleri ile oynama seslerini dinleyip karnımı doyurdum. Televizyonun başına geçtim. Evet televizyon da Kemal Sunal var, bayılıyorum bu adama, çektiği dizileri binlerce kez izleyebilirim...

O çağ da yaşamak için nelerimi vermezdim ki

En sevdiğim özelliği ise, doğallığıydı. Beni bir insana çeken şey, o insanın doğal olması. İçinden geldiği gibi sevmeli, sövmeli, hayatı öyle yaşamalıydı. İyi kalpli olduğu için kimseye saf muamelesi yapmamalıydı...

Kafamın içerisinde düşüncelerim ile boğuşurken zil çalmıştı. Yerimden kalktım kapıyı açmaya gittim. Gelen ablamdı, ben okula gittiğim esnada o da arkadaşları ile buluşmaya gitmişti. Mutlu olmuş bir vaziyette geri döneceğini sanmıştım ki kapıyı açıp onu suratsız bir şekilde görünce şaşırmıştım.

-Ne o be çuçullarını(surat asmak, bizim oralar da öyle deriz) dökmüşsün yine?

-Kes sesini Lavinya, bugün üstüme gelme vallahi seni çok kötü yaparım!

-Ay aman, yine kime sinirlendiysen! Gelip benden sinirini çıkarma da ne yapıyorsan yap!

Hala daha suratını düzeltmemiş bir vaziyette, odasına üstünü değiştirmek için için gitti. Tabi her ne kadar peşinden gidip ona daha fazla gıcıklık yapma iç güdüsü beni dürtse de, bunu asla yapmadım. Onunla uğraşacak keyfim yoktu şuanda.

Televizyon odasına geçip Kemal Sunal'ı izlemeye devam ettim. Kendisi de odada telefonla konuşuyor, birileri ile kavga ediyordu. Aman ben olsam ablama bulaşmazdım, tersi de terstir yani

Televizyon izlemeye dalmıştım ki, saatin kaç olduğunu fark etmemiştim bile. Saat 7'ye geliyordu. Annem ile babamın iş çıkış saatleri yaklaşmıştı. Bunu fark eden ablam da odasından çıkıp mutfağa doğru yemek hazırlamaya gidiyordu.

Benim yanıma uğrayıp

-Sen yatmaya gelmedin bu dünyaya! El bebek gül bebek büyümeye iyi alıştın kalk da bana yardım et

-Hayır edemem, öyle bir zorunluluğum mu var da ben mi bilmiyorum?

-Benim öyle bir zorunluluğum mu vardı da ben yemek hazırlıyorum?

-Hayır senin de yok, banane hazırlama

Hemen hemen her gün bu tartışmaları yapsak da muhakkak birlikte hazırlardık sofrayı. Gerçi yine de benim yaptığım işleri beğenmez arkamdan kendisi yapardı. Ama o ayaktayken de benim içeri de televizyon izlememe asla müsaade etmezdi!

-Ay abla, canım ne kek çekti be, hadi anan baban hayrına bir kek yap da yiyek daa..

-Allahın kırosu şu liseye gidince sen iyice bozuldun, "daa" ları uzatmak da nedir? Kalk kendin yap kekini.

-Tamam ablacım eğer bana kek yaparsan kurduğum cümlelere daha dikkat edip, sana yakışır bir kardeş olacağım, lütfen lütfen..

-Yalak!

Evet yalak dediğine göre kesinlikle kek yapacaktı! Onun yalak demesi tamam anlamına geliyordu. Aynı babamın bakarız sözünü 'tamam izin verdi' olarak anladığım gibi bunu da anlamıştım!

Yemek masamızı kurmuştuk, ablamın kek yapmaya başladığı sıra da ben de her zaman ki en güzel aktivitelerimden birini yapıp televizyon izlemeye devam etmiştim.

...

Ay burnuma harika kokular geliyor Kesinlikle şu kek yapmanın ustası ablam diyip, bütün şeflere kafa tutabilirdim! Koşa koşa mutfağa gittim.

-Harika gözüküyor çok da güzel kabarmış ellerine sağlık ablacım.

-Yalaklaşma hemen ya! Hepsini bitirme annem ile  babama da kalsın, yiye yiye kilo alacaksın sonra çok kilo aldım diye oturup ağlayacaksın.

Deyişini  işitmemek mümkün mü? Tabiki değil.

-Ama ne yapabilirim sen de bu kadar güzel kabartma şu keki.

Evet artık 4 dilim yedikten sonra pes etmiştim. Ablamın sözünü dinlemeli ve yemeyi bırakmalıydım zaten çok yemedim ki sadece 4 dilim.

Kapı çaldı, gidip kapıyı açmalı, annem ile babamı karşılamalıydık! Gelenler annem babam ve teyzemdi!

-Ay bu ne güzel sürpriz böyle! Neden haber vermediniz teyzemle geleceğinizi? Hayır daha özenirdik yemeğe!

O kadar kızmıştım ki annem ile babama. Nasıl da teyzemin geleceğini bize haber vermezler. Üstelik biz teyzemizi bu kadar severken. Çünkü o tam bir melek!

Baş örtüsünü çenesinin ortasından bağlayan orta boylu biraz irili ve dört gözlü bir melekti o. Her bir yeğenin de anneleri kadar hakkı olan, bize bakan büyüten ve her bir yeğenin de ayrı ayrı hakkı olan kadın. Sırf kendi ailesi ve annesi için hiç evlenmeyen ve hala daha annesiyle yaşayan ve bundan zerre pişman olmayıp da bir kere bile "ben evlenmek istiyorum'' demeyen bir kadın. Bizim meleğimiz.. Ona neler yapsak az...

...

Annemler 5 kardeşler, lakin içinden tek evlenmeyen bu şeker teyzem. Aynı adı gibi de Şeker'dir kendisi. O kadar mutlu olmuştuk ki teyzemin bize gelebilmesine. Bu belki diğer insanlar içinden sıradan bir şeydi, fakat bizim için değil. Anneannem bakıma muhtaç değildir  aslında yaşlılığından dolayı onu evde tek bırakıp bir yere gidemez de. Bu yüzden hayatından ve kendisinden çok ödün verdi. Bir söz vardır; ''İnsan vardır  zamanı kendi hesabına yontar, yine bir insan vardır bir ömür boyu zaman onu yontar" ..

Maalesef benim Şeker teyzem zamanın, onu yonttuğu insanlardan birisiydi...

Teyzemi böyle düşündükçe aklıma şu geliyor hep, 98 yaşında ölmüş bir adama 'çok bile yaşamış' diyen kesim ile '98 yaşındaydı ama daha denizi bile görememişti' diyen kesimin aynı devir de yaşayıp öleceği... Teyzemin deniz görmeden ölmesine asla müsaade etmeyecektim...

'LAVİNYA'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin