[iki, dövmeci]

343 35 14
                                    


dün barda yaşadıklarımı unutarak, günümü her zamanki gibi geçirdim. ilk önce kitapçıdaki vardiyamı tamamladım, sonra evde birkaç saat ders çalıştım. ev dediğim de küçücük bir yer. fazla eşyası olan biri olsaydım beş dakika dayanamazdım oraya. şimdiyse taeyong'u bekliyorum. aslında taeyong'la uzun zamandır konuşmadım. belki iki ay. bu şehirde tanıdığım tek kişi o. üst sınıfımdır. ilk senemde, üst sınıflarım bile benden not isterken taeyong masama oturup, hâlimi hatrımı sormuştu. biraz garip gelmişti ve onun da amacının aynı yere çıktığını düşünmüştüm ama bana hukuk fakültesinde hayatta kalmak için taktikler vermişti.

o zamandan beri de uzun aralıklarla hâlâ görüşürdük. çoğunlukla taeyong beni arar, yaşadığını hatırlatırdı. ama bu sefer ben aramıştım. dün, mentollü sigara kokan garip adamın dövmelerini görünce dövme yaptırasım gelmişti. çok param olmadığı için her zaman ertelediğim bir şeydi bu. şimdilik sadece boynumda ve sol kolumun tamamını kaplayan bir dövmem vardı. ama ikisini de genellikle kapatıyorum, nedenini bilmiyorum. taeyong her seferinde, özellikle boynumdakini, göstermem için baskı yapar. ama hiç dinlemem.

lafı geçmişken taeyong sonunda yanıma geliyor. beklemediğim şekilde saçları yeşil, arkaya doğru taramış ve sabitlemiş. yine çok güzel gözüküyor, makyajını yapmış. bende de makyaj var ama asla onun kadar güzel gözükmüyorum. belki de taeyong'la az görüşmemin sebebi çirkin olduğumu hatırlatmasıdır, bilmiyorum.

beni görünce gülmeye başlıyor. gülmek de yakışıyor. büyük ihtimalle bana yakışmıyordur, o yüzden gülümsemeden taeyong'a sarılıyorum.

"yine balıkçı yaka giyinmişsin, aç şu dövmeni de millet taş görsün." diyor çekilirken. bana taş diyen kişiyi anlatayım biraz, sol kaşında piercingi var, kulaklarının her yerinde küpeleri, bordo bir far sürmüş ve kıpkırmızı bir rujla yüzünü renklendirmiş. gözünün altına bir yıldız çizmeyi de unutmamış. ama kıyafetleri her şeyiyle çelişiyor. o kadar basit ve rahat şeyler giyinmiş ki, yüzüyle vücudu ayrı kişilere ait diyebilirim. ama onun tarzı böyle. nadiren, canı istediğinde ağır şeyler giyinir.

"bak hep gittiğim dövmeciye gidiyoruz, çıktığımızda çıplak gez. herkes görsün o dövmeleri." sesinde öyle bir ton var ki, gülmeye başlıyorum. sanki ciddi bir şey anlatıyormuş gibi konuşuyor.

taeyong yol boyunca bensiz geçen iki ayda neler yaşandığını anlatırken ben de geçtiğimiz sokağın detaylarını inceledim. onu dinliyordum dinlemesine ama hiçbir tepki vermiyordum. alışkın zaten.

bu sokağı biliyordum, çalıştığım yere çok yakındı ve burada bir sürü pasaj vardı. ayda birkaç kez gelip kitap alırdım. dövmeci olduğunu fark etmemem nasıl olmuş bilmiyorum.

ve dövmeciye geliyoruz. çok sade bir tasarımı var, ya da daha tasarlanmamış. içeriden konuşma sesleri geliyor. kalabalığa girme düşüncesi şimdiden başımı ağrıtıyor. taeyong kapıyı ittiriyor ve içeri giriyoruz.

taeyong içeri girdiğinde, sağ taraftaki koltukta oturanlardan birisi ayağa kalkıyor ve adını söyleyerek bağırıyor. ayağa kalkan kişinin saçları pembe, parmaklarında rengarenk ojeler var ve soyulmuşlar. yüzüne allığı basmış, parıl parıl parlıyor. üstündekilerin hepsi pembe. gözlerinde pembe far ve mavi maskara var. kulaklarından küpeler sarkıyor, hepsi yıldız şeklinde. saçtığı enerji bir garip, ama çok da kötü değil. çok hareketli sadece.

taeyong'la sarılıyorlar. ben de o sırada etrafa bakıyorum. geniş bir oda, sol tarafta uzunca bir masa ve üstünde çizim malzemeleri var. sağ tarafta duvar boyunca bir koltuk duruyor. başka da hiçbir şey yok. arkaya açılan bir kapı var, büyük ihtimalle dövmeler orada yapılıyor.

sonra üstümdeki bakışları hissedip koltuktakilere bakıyorum. bir tanesi bacak bacak üstüne atmış ve koltukta iyice erimiş, bana dik dik bakıyor. saçları simsiyah, eyeliner çekmiş, kırmızı ruj sürmüş. kaşında piercing var, dalgalı saçları ortadan ayrılmış ve öyle bırakılmış. parmaklarını bacaklarına vuruyor ve parmakları yüzük dolu. bana baktığı için ona dik dik bakıyorum. kafasını aşağı yukarı sallıyor, kulağındaki küpelerden şıkır şıkır sesler geliyor. o gözünü çekmediği için ben çekiyorum.

bu elemanın azıcık uzağında, yan yana oturan iki kişi var. birisi elindeki notlardan kafasını azıcık kaldırmış bana bakıyor. onun da saçları siyah, ortadan ayrılmış. yüzünde çok makyaj yok, sadece siyah bir far sürmüş o da saatler önce sürülmüş gibi. gözlerinin altı mor, galiba tüm gece ders çalışmış.

yanındaki de siyah saçlı, daha dik duruyor. bir bacağını bir bacağının altına koymuş, arada taeyong'a, arada bana bakıyor. gözlerinde siyah far var ve çok fazla sürülmüş. kirpikleri kıvrılmış, maskara sürdüğünü buradan bile anlayabiliyorum. siyah, bol hoodie giyinmiş. kaşında piercing var ve kulakları küpeyle dolu. açıkta kalan boynundaki dövmeler de özenle yapılmış.

buradaki herkesin garip bir havası var, hepsi de en az taeyong kadar güzel. burada durmak daha da sinirimi bozmaya başlıyor çünkü çirkin hissetmeme sebep oluyorlar.

uyanmayan şehir | lumarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin