[on dört, şimdi seni öpsem]

208 31 4
                                    


yukhei'yi son görüşümün üstünden iki gün geçmişti. zorla arasına girmeye itildiğim arkadaş grubunu azıcık bir süre bile görmemek bana çok iyi gelmişti.

ama bugün derslerim biter bitmez, yukhei sanki alarm kurmuş da saatin önünde beklemiş gibi beni aradı. masanın üstündeki eşyalarımı toplarken kulaklığımı taktım ve telefonu açtım. yukhei dışarıdaydı, yüzümü buruşturmama sebep olan bir rüzgâr sesi geliyordu.

"mark! dövmeciye uğra bugün." kolumdaki saate bakıp düşündüm, yaptığı değişiklikleri merak ediyordum. diğerleri oradaysa onlarla fazla muhatap olmadan işime bakabilirdim.

"tamam gelirim yarım saate." o konuşmaya hazırlanırken içimden geldiği için telefonu yüzüne kapadım ve elimdeki eşyaları çantama sokmakla uğraşmadan okuldan çıktım.

-

dövmecinin kapısını açıp içeri girerken, görünürde kimse yoktu. diğerlerinin olmaması içime su serperken, bu sefer koyu gri bir tişört giyinmiş yukhei içeriden gülümseyerek yanıma geldi. bana bakıp oturmamı beklemesini düşünürken yaklaşıp bana sarıldı, hızlıca ayrıldığımda da omzumdan tutmaya devam ederek ikimizi koltuğa oturttu. yaptıklarını garipsesem bile ona fark ettirmedim ve bilincinde olmadan bacak bacak üstüne attım. bana baktıktan sonra gülerek aynısını yaptı ve ben etrafa bakınırken yüzümü izledi.

"bakma bana. yumruk atarım." etrafa koyduğu yeni eşyalara bakınırken düz bir sesle konuştuğumda güldü ve bacağıma vurdu. komik gelmediği için kafamı ona çevirip dik dik bakmaya başlayınca iki elini havaya kaldırıp garip bir ifade takındı.

"özür dilerim. kızma tamam kızma." gözümü devirip, içerideki odayı az çok görmek için kafamı uzattım. bir sürü şey almış, büyük ihtimalle saatlerce uğraşıp yerleştirmişti.

"tek başına mı hallettin?" kollarını göğsünde bağlayıp kafasını koltuğun arkasına yasladığında ben de aynısını yaptım.

"buraya yoonoh biraz yardım etti, ama sonra işe gitmesi gerekti. içerideki odaya hendery ve jeno yardım etti, fikirleri de jungwoo verdi. ama hiçbir şeyin kurumuna yardım etmediler, hepsi oturup beni izledi." kendimi tutamayıp güldüğümde kafasını bana çevirdi ve gülmeye başladı.

"burayı bahane olarak kullandığımı biliyorsun." dedi bir anda, gözleri hâlâ yüzümdeydi.

"biliyorum." diyip kafamı ona çevirdim, garip garip yüzümü inceliyordu. çok rahatsız edici olmasına rağmen hiçbir şey demedim.

"peki neden yaptığımı biliyor musun?" hafifçe gülerken kafamı salladım.

"biliyorum." biliyordum, çünkü belli ediyordu, büyük ihtimalle saklamayı düşünmüyordu.

"o zaman neden uzatıyorsun?" başımı koltuğun arkasından çekip gerinirken yukhei olduğu gibi durmaya devam etti.

"mentollü sigara içiyorsun, ondandır." gülüp kafasını koltuğun arkasına vurdu ve bacaklarını sallamaya başladı.

"başından beri rahatsız olduğunu anlamıştım." omzumu silkip ayağa kalktığımda o da hemen ayağa kalktı. bugün bana bir adım atmayı aklına koymuştu anlaşılan. ve ben bunu daha buraya gelmeden kavrayabilmiştim.

dibime girip durduğunda bacağımı kırdım ve kollarımı göğsümde birleştirdim. şu an büyük ihtimalle bilmiş bilmiş bakıyordum. bir elini cebine attı ve yüzümü delermişçesine bana baktı.

"şimdi seni öpsem," sözünü gülüşümle kestiğimde durup üzgünce duvara baktı.

"öp." dediğimle şaşkınca yüzüme dönerek, sanki yanlış duymuş da onay istermiş gibi kaşlarını kaldırdı. ifademi bozmadan yüzüne bakarken kafamı salladım. bunu yaparken ne düşündüm bilmiyordum, büyük ihtimalle düşünmediğim içindir. yavaşça bana yaklaşırken ve mentollü sigara kokusunu daha da net alırken öptü beni. benim onayımla.

-
allahım ya çok utanç verici

uyanmayan şehir | lumarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin