[final, yakışıyorsunuz ama]

268 31 26
                                    


jeno dibime girdiğinde yukhei onu ensesinden tuttu ve koltuğun diğer ucuna fırlattı. hepimiz gülerken yukhei ve jeno tartışmaya başladı.

"otur şuraya." yukhei'ye seslenip yanımı patpatladığımda jeno'yu omzundan ittirip koltuğa otutturdu ve yanıma yerleşti. kolunu omzuma sarıp bacak bacak üstüne attığında bacağını sıktım ve bunun karşısında bana gülümsedi.

dövmecideydik, yukhei'yle daha da yakınlaşalı bir buçuk hafta oluyordu. her gün zorla buraya kapatılıyor, muhabbetlerini baş ağrısıyla dinliyordum. bu sefer taeyong da aramızdaydı. hendery ve yoonoh onun yanına oturmak için kendi aralarında kavga etmişler, sonucundaysa jungwoo'nun emirleriyle taeyong'u ortalarına alarak oturmuşlardı.

jeno sevgilisini ortamlara daha çok getirmeye başlamıştı, çünkü yoonoh gerçekten taeyong'a aşık olduğunu söyleyip duruyordu. ne kadar yoonoh'un sözüne güvenmesem de jeno sevgilisini yalnız bırakmanın acısını çektiği günlerin hatrına çoğunlukla onu da getiriyordu.

daha onunla tanışmamıştım ve tanışmak da planlarımda yoktu. her geldiğinde jeno'nun kolunun altına giriyor ve oturduğu yerde eriyerek, buz gibi gözleriyle etrafı izliyordu. sadece jeno'yla konuşuyor, onu da çok kısık sesle yapıyordu. bu benim için kötü ya da kaba değildi. aksine, benimle konuşmaması hoşuma gidiyordu. tek rahatsız olduğum, genelde keskin renkli lensler taktığı gözleriydi. onları da görmemek için elimden geleni yapıyordum.

bir ay içerisinde başıma gelenleri düşünürken, yukhei işaret parmağıyla garip bir şekilde beni dürtünce düşüncelerimden çıktım. yakınımdaki yüzüne garipçe bakıp, ne istediğini sordum.

"sevdalandın mı?" salak salak konuşmasına omuz silkerken diğerlerine kafamı çevirdim ve konuşmaları dinledim.

"taeyong beni dinle." hendery, yoonoh'la konuşan taeyong'u ittirirken taeyong hiçbir tepki vermeden konuşmasına devam ediyordu. ikisi de eğleniyormuş gibi gözüküyordu ve açıkçası taeyong için mutluydum. ama benim problemim değildi, o yüzden jeno'nun ne yaptığına baktım.

elindeki kağıtlara bir şeyler yazan jungwoo'nun ensesiyle oynuyor, tepki alamayınca vazgeçiyor, sonra tekrar yapıyordu. ona baktığımı fark ettiğinde yüzünü bana çevirdi ve gülümsemeye başladı.

"yukhei yanınıza gelebilir miyim aşkım?" sesiyle burnumu kırıştırırken yukhei eliyle gelmesini işaret etti ve jeno kalkıp, seke seke yanımıza geldi. yukhei'nin omzumda duran kolunu çekip aramıza girdi ve ikimizin de bacağını tutup her zamanki şekilde gülümsemeye başladı.

"yakışıyorsunuz ama." ikimizin de yüzlerini kontrol ettikten sonra yukhei'ye döndü ve yukhei'nin bugünlük dalgalı olan saçlarıyla oynamaya başladı. kollarımı önümde birleştirip yukhei'yle uğraşmasını izlerken jeno bu sefer de bana döndü.

"kıskanma. öpeyim mi seni?" dibime girdiğinde kafamı uzaklaştırıp, alnından onu ittirdim. eğlendiğinden emin olunca ortamızdan kalktı ve jungwoo'nun yanına yüzünde büyük bir gülümsemeyle oturdu. ikimiz de arkasından baktıktan sonra birbirimize döndük. yukhei güldü ve beni tekrar kendisine çekip kolunu omzuma attı. yüzüme bakmaya devam ederken ben de taeyong'u ve yanındaki iki çocuğu izliyordum. yukhei yakınlaşıp yanağımı öptüğünde güldüm ve elimin tersiyle boynundan ittirdim.

şu an ne yaşıyordum pek bilmiyordum, ama iyi hissettirdiği kesindi. eğer barda biriyle tanışırsanız ve yüzüne yumruk atmak isterseniz, yetmezmiş gibi bir de gittiğiniz dövmecinin sahibinin o olduğunu öğrenirseniz, onun sizi öpmesine izin verin. garip bir şekilde güzel geliyor. ama kesinlikle mentollü sigaradan değil.

-
©fatenfive, 2020-2021

bir şey anlamadıysanız sorun yok ben de anlamadım😋

bir şey anlamadıysanız sorun yok ben de anlamadım😋

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
uyanmayan şehir | lumarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin