[dört, özgeçmişler]

245 36 34
                                    


çok dibime girdiği için gözlerindeki farın simli olduğunu gördüm. omuzlarından tutup onu kendimden uzaklaştırırken hendery güldü.

"jeno her zaman böyledir." notlarından kafasını çekmeyen jungwoo bana açıklama yaparken, burayı kaçıncı gözüyle izlediğini merak ettim. çünkü görünürde, kafasını asla kaldırmıyordu.

"tanıt kendini. hem yukhei güzel anlatamadı, biz de kendimizi baştan tanıtırız." jeno yine dibime girip konuştuğunda onu tekrar omuzlarından ittim ve kendimi tanıtana kadar bunun geçmeyeceğini kavradım. çaresiz bir şekilde, oldukça az detay vererek kendimi tanıttım:

"adım mark. kanada'dan buraya üniversite için geldim. hukuk fakültesindeyim ve taeyong'la aynı okuldayım." jeno bu sefer elini bacağıma atıp daha fazla detay için beni tehdit etmeye başladı. hendery gülerek jeno'nun elini bacağımdan çekip beni kurtarırken, o da detay istediğini belli etti:

"zengin misin? farklı ülkeye yerleşmek zor olsa gerek." jeno'dan biraz uzaklaşarak, konuşmaya devam ettim:

"girdiğim sınavda derece yaptığım için burs aldım. bir de okul birkaç kez burs sınavına soktu beni, oradan da para yiyorum." taeyong burs lafını duyunca sandalyede boynunu sarkıtarak lafa atladı:

"bir de bunun bölüm birincisi bursu var. ülkenin ekmeğini en iyi bu yiyor." hendery abartılı bir yüzle beni tebrik ederken taeyong'a kaşlarımı çattım. o ise bana gülümseyip yukhei'yle konuşmasına devam etti.

"anladım. şimdi ben kendimi tanıtıyorum." jeno biraz daha tatmin olmuş bir yüzle bana sırnaşmayı bırakmışken konuştu. koltukta daha dik oturuyordu ama bacakları hâlâ aynı şekilde duruyordu. yüzünde bir gülümseme vardı, büyük ihtimalle benimle uğraştığı için sevinçliydi.

"mimarlık fakültesi terkim." jeno bunu söyler söylemez hendery gülmüş, ensesine vurmuştu.

"manitasıyla aynı bölüme girmek için kıçlarını yırttılar. bir yıl sonra da ikisi aynı anda bölümü bıraktılar, ne yapıyorlar hiç bilmiyoruz." jeno, hendery'nin saçlarına fiske vurup bana döndü.

"ortamda yoonoh varken sevgilimden konuşulmasından hoşlanmıyorum. onu boşver o yüzden. kapıdaki motoru gördün mü? o benim işte." kafamı salladım, bunları öğrenmeme gerek yoktu ama çok hevesli durdukları için onları susturmadım da.

o sırada, adının geçtiğini biraz sonradan fark eden yoonoh kafasını uzattı ve birkaç el hareketi yaptı. jeno'nun omzuna vurarak gülen hendery, sakinleştikten sonra büyük ihtimalle her şeyi sorgularmış gibi gözüken yüzüme bakıp açıklama yaptı.

"yoonoh yavşak dedik ya. o kelimenin hakkını veriyor. şakasına olsun ya da olmasın, herkese yavşayabilir. jeno'nun sevgilisi jaemin de buna dahil. jeno o yüzden çocuğu ortamlara hiç getirmez." jeno kaşlarını çatıp, sanki olay çok ciddiymiş gibi bana dönüp konuşmaya başladı.

"yemin ediyorum bak, kaç defa kavga çıktı inanamazsın. gözümün önünde çocuğun saçlarını parmaklarına dolayıp cilve yapıyor." yoonoh yüksek sesli bir kahkaha atıp konuşmaya başlayacakken notlarından kafasını çeken jungwoo lafını böldü:

"her kavgayı ayırmak bari bana kalmasa. bir de yoonoh'a her seferinde diyorum ki herkese yap, jaemin'e yapma. ama yapmaya devam ediyor. haftada iki kez kavga çıkıyor. allah kurtarsın." sözleri bittiğinde yoonoh, jungwoo'nun saçlarını karıştırdı ve az önce bölünen konuşmasına devam etti:

"ben iyi kalpli bir insanım. ama yavşak diyorlar anlamıyorum. kimya mezunuyum, staj yapıyorum zaten çok az gelebiliyorum buraya, bir de her geldiğimde jeno'nun üstüme atlaması yok mu." kafamı salladığımda kafasını çekti, dik oturmaya devam ederek, taeyong'u izlemeye daldı. yine bahsedilen yavşaklığını yapıyordu sanırım.

hendery, jeno'yu ittirerek iyice dibime girdi ve kollarını jeno'nun omzuna sararak, eğilmiş bir şekilde kendini tanıtmaya başladı.

"yukhei'nin ev arkadaşıyım bir de gıda mühendisliği terkim. ama aylaklık için değil. şef olacağım bak hepiniz görürsünüz." son cümlesini söylerken odadaki herkese baktı, hepsi onunla dalga geçer gibi gülüyordu. bu hayalinin arkadaş ortamına şaka olduğu oldukça barizdi.

jeno, hendery'nin bacağına hiç de nazik olmayan bir şekilde vurduktan sonra eliyle yukhei'yi gösterdi.

"bak sana şu adamı anlatayım. hong kong'tan tutup buraya gelmiş. vizyonsuz. rus dili ve edebiyatı okuyordu, zengin olduğundan olsa gerek, bir rahatlık geldi, bıraktı okulu. babasına iki mesaj atarak bu dükkânı açtırdı. zenginliğin katkıları işte. bir de şu kolundaki dövmeleri görüyorsun di mi? onların hepsini kendi kendine yapıyor. iki eliyde de dövme yapar güzel kardeşim, eline sağlık." mentollü sigara içtiği için antipati duyduğum adama bakıp, kollarındaki dövmeleri inceledim. çok yetenekli olmalıydı bunun için.

o sırada yukhei ve taeyong ayaklandı, yukhei elinde dövmeyi çizdiği kağıdı tutarken içerideki odaya gittiler ve ben kollarımı bağlayıp beklemeye başladım.

uyanmayan şehir | lumarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin