[yedi, huzurlu pazar]

219 32 9
                                    


bugün pazardı. haftada, çarşambadan sonra en sevdiğim gün. bir çarşamba günü, bir de pazar günü ne okula ne de işe gidiyordum. ama çarşambayı daha çok seviyorum çünkü haftanın içine bir nur gibi doğuyor. ayrıca etraf boş ve çoğu kişi işinde gücünde. bense aylak aylak dolaşabiliyorum.

ama her şey ters gitti. sabah taeyong'un aramasıyla uyandım. dün gittiğim dövmeci ve onun arkadaş grubuyla bir buluşma ayarlamış, onun emrivakisini yaptı. gitmek istemedim, o da bunu biliyordu. o yüzden kendini acındırdı. taeyong'a asla acımıyordum. bir kere o güzeldi. benden önde başlamıştı hayata. ama sesini inceltmesine daha fazla dayanamadım, kulaklarımı ağrıtmasın diye kabul ettim.

evden çıkarken, ojelerimin biraz soyulduğunu fark ettim. en nefret ettiğim görüntüdür, hendery'de görünce, ellerini önüme dizip, ojelerini düzeltesim geliyor. ama zamanım olmadığı için ojeyi belki sürmeye şans bulurum diye iç cebime atıp öylece, bana söylenen kafeye gittim.

en azından hepsinin daha gelmediğini umarak içeri girerken, hepsinin yan yana dizilmiş oturduğunu gördüm. yüzüm düşmesin diye kendimi kontrol ederek, taeyong'un yanına oturdum. taeyong sağımda kalıyordu, yukhei solumdaydı. taeyong'un karşısında yoonoh vardı, onun yanındaysa jungwoo. hendery masanın baş köşesine, tek başına oturmuştu. masasın diğer ucundaysa, jeno ve onun koluna yaslanmış lacivert saçlı biri vardı.

sanki hepsi yetmiyormuş gibi bir kişi daha eklenmişti. bu çocuk bahsedilen jaemin olmalıydı. üstünde jeno'nun dün giydiği ceket vardı. sanırsam içine ince bir gömlek giyinmiş, tam göremedim. saçlarını şekillendirmiş, ortadan ayırmıştı. sağ elinin yüzük parmağına mor oje sürülüydü. jeno'nun küpelerinin aksine, onun bir sürü kolyesi vardı. kulağındaysa sadece basit bir piercing duruyordu. gözlerindeki buz mavisi lensleri bakışlarını çok keskin yapıyordu, o gözlerini aynı jeno gibi üstümden çekmediği için ben çektim ve konuşan taeyong'a baktım.

hendery'le ayrı kaldığı için masada ona doğru uzanmış, boş muhabbet yapıyordu. çenesini eline yaslamış yoonoh'sa onu izliyor ve yanında konuşan jungwoo'yu dinliyormuş gibi yapıyordu. yoonoh'a bakıp güldüğümü gören yukhei, kafasını o tarafa çevirdi ve yoonoh'a önündeki şeker paketini attı. dudaklarını oynatarak "hayvan" dediğini gördüm.

dikkati dağılan hendery yaslandığı masadan çekildi ve saçlarını geriye atıp kaşlarını çattı. yüzüne kat kat sürülmüş allığıyla onu hiç ciddiye alamıyordum. aramızda bir taeyong bir de hendery parlıyordu. taeyong yemyeşil saçları ve genelde bordo kullanarak yaptığı makyajlarıyla dikkat çekerken, hendery pembeye bürünmüş bir şekilde önünüze çıkıyor ve gözünüzü acıtıyordu. pembeyi hiç sevmezdim, ondan.

"ne oluyor be?" hendery, yukhei'ye çatık kaşlarıyla bakıp sorduğunda, yukhei gözleriyle yoonoh'u gösterdi. yoonoh'a kısa bir bakış atan hendery gülümsedi ve konuşmaya başladı.

"birileri sevdalanmış." hendery konuşur konuşmaz jeno güldü ve sevgilisinin üstünde yattığı kolunu hareket ettirdi.

"sevda olduğunu zannetmiyorum. seksist herifin tekidir o." yoonoh, jeno'nun sözleri üzerine kafasını yavaşça ona çevirdi ve beklemediğim bir anda ona öpücük atıp göz kırptı. gülmeye başladığımda, tek gülmeyen kişinin jeno olduğunu fark ettim.

"bak bana salak salak hareketler yapma fena bozuşuruz." jeno gülümseyerek konuşmaya giriştiğinde yoonoh çenesine yasladığı kolunu çekti ve masanın üstüne yüzünü koyup jeno'yu izlemeye başladı. hepimiz jeno'nun sinirlenmesiyle gülmeye başlarken yoonoh kafasını masadan kaldırdı ve taeyong'u izlemeye devam etti.

jaemin, jeno'yu sakinleştirdikten sonra birkaç saat daha beni sandalyede oturtturdular. kalkmaya karar verdiğimizde mutluluktan ağlamamak için kendimi tuttum. taeyong bunu fark etti, gizlice elimi tutup elimi sıktı. gerçekten, tek olsaydık, taeyong'a kafa atabilirdim. gerçekten.

eve birlikte dönme fikri hendery tarafından öne atıldığında, evimin ters yönde olduğunu söyledim. taeyong bunun doğru olmadığını biliyordu, ellerini göğsünde birleştirip bana baktığında karnına, çaktırmaması için sert olmayan bir yumruk attım. bugün içerisinde bana ilk kez vefalı davrandı ve çenesini kapadı. ben de huzurlu bir şekilde, onlarla karşılaşmamak için yolumu uzatarak ve garip sokaklardan geçerek evime gittim.

uyanmayan şehir | lumarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin