Gece mavisi gözlerinde kayboldum bul beni
Tüm hata benim sana bu şarkılar bu gece duy beni
Gece mavisi gözlerinde kayboldum bul beni
Tüm hata benim sana bu şarkılar bu gece duy beni
Elyas & Taha – Gece Mavisi
Hani bazen susar ya insanlar, işte o zaman sevmeye başlarlar. Sessizliği sevmeye başlar, yalnızlığı sevmeye başlar, beklemeyi sevmeye başlar. Artık ask o kadar basit bir şey olmuş ki önünüze çıkan kime sorsanız aşıktır. Aşkı bu kadar küçük bir duruma düşürdünüz ki seni seviyorum, demek bile günlük bir cümleye dönüştü. Söylesenize birini sevmek bu kadar basit bir duygu olmalı mı?
Cehennem ateşinden beter olduğunu söylerler aşkın. Sahiden öyle midir? Yoksa sadece bir istiareden mi ibarettir? Birbirini seven iki var ya o iki insan Dünya'da görebileceğiniz en mutlu ve huzurlu insanlardır. Fakat aralarında açılan en ufak mesafedir cehennem.
Gözlerine bakarken bile gülebilmektir aşkı yaşamak... Her olaya gülerek bakabilmektir birisini sevmek... Onu her gördüğünde kalbin atış şeklini bile değiştirmesidir aşk. Sanılanın aksine iki basit kelimeden ibaret değildir. Birbirini seven iki insan arasındaki mesafedir cehennem...
Karanlığa alışmış gözlerim usulca açıldı Dünya'ya. İlk başta zorlansam da açtım gözlerimi. Vücudum tamamen uyuşmuştu ve bu benim canımı yakıyordu. Gözlerimi bulunduğum ortamda gezdirdim bir süre. Odamdaydım, en son neredeydim? Bana ne olmuştu?..
Yakınımda olan ilk kişiyi incelemeye başladım usulca. Sarı saçları karışmış oturduğu koltukta uyuyakalmıştı. Acaba gözleri hangi renk, diye geçirdim içimden. Pürüzsüz teni, dağılmış saçları... Neredeydim ben böyle? Onun dışında başka biri daha vardı odada. Üzerimdeki bakışlarını fark etmemle ona döndürdüm bakışlarımı.
Dudakları yukarı doğru hafifçe kıvrıldı fakat gözleri kıpkırmızıydı, bunu görebiliyordum. Ellilerinin başında gibiydi. Gözlerinin kenarındaki kırışıklıklar bunu ifade ediyordu. Beyaz gri karışımı saçları ise yakışıklı gösteriyordu onu. Gözleri... hüzün doluydu, endişe; korku, kaybetme korkusu...
Dudakları aralandı usulca. Cevap beklercesine bana bakarken kaşlarım çatıldı. Anlamazca ona bakarken fısıltıları kulağıma ilişti.
"Beni duyabiliyor musun?"
Bu babamdı... Söylediği cümle ile gözlerimden bir damla yaş süzüldü. Başımı hafifçe iki yana salladım. Yaşlar daha fazla akıyordu gözlerimden. Görüşüm bulanıklaştı, ama ben elimi kaldırıp gözlerimi silemedim...
Babam yanıma geldi, önümde eğildi. Yavaşça ve dolu gözlerle gözlerimi sildi. Tek kelime söyleyemedim. Konuşamadım, dilim varmadı kelimelere... Yine de duyamadığım birkaç şey fısıldadım.
"Çok az..."
Kollarımı babamın boynuna doladım sımsıkı. Hiç bırakmak istemedim onu. Beni hiç bırakmasın istedim. Korktum, beni bırakıp öylece giderse diye... Kalbime battı kırık cam parçaları ve ben daha fazla kıvrandım içimde. Babam cebimden bir alet çıkardı. Bu bir işitme cihazıydı...
Yutkundum ve sessizce kabullendim durumu. Vücudum artık kendi kararlarını vermeye başlamıştı ve ben buna karşı koyamazdım diğer herkes gibi...
***
Hastane bugün normalden de karışıktı. 5 ağır yaralı hasta, 2 çocuk ve kurtarılamayan bir anne... hayatları yerle bir olmuştu. Kadının kocasının doktor olduğunu öğrenmişlerdi ve bu onları daha da strese sokuyordu. Adam çok iyi bir cerrahtı ve şu an ağır yaralı bir şekilde ailesi ile birlikte yoğun bakıma alınmıştı. Karısı ise... söylemek ne kadar zor olsa da çok kötü durumdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayan Umursamaz
Teen FictionDünya'nın sonuna doğmuşum ya da ölmüşüm de haberim yok... Doğuştan hiper empati sendromu ile Dünya'ya gelen ünlü bir cerrahın kızı... Küçük yaşta bir kaza sonucu düzeltilemez bir beyin zedelemesi sonucunda oluşan epileptik nöbetler... Mutlu bir tat...