İsmin bir şarkı ve ben hep seni söylerim
Başkalarına baksa da seni arar gözlerim
Yabancıyım, uyumsuz, sıkılgan ve eğreti
Tüm bunlara rağmen, hâlâ benimlesinYüzyüzeyken konuşuruz - Uykusuz ve dengesiz
Akıyormuş zaman biz ittirmesek de
Geçip gidiyormuş dakikalarımız anılarımızın hissizliği içinde...Geçiyordu zaman başımıza ne gelmiş olursa olsun. Canımız ne kadar yansa da acı da geçiyordu zamanla. Zaman alıp gidiyordu acıyı da yanında. Ya benim acımı neden almamış, benimle bırakmıştı? Çok ağır olur küçücük kıza bunca yük deyip de birazını neden almamıştı? Neden benim bunca yükün altında ezilmeme izin vermişti?
Hani derler ya zamanla alışırsın diye; yalan! Ne alışıyorsun ne de acın azalıyor zamanla... Her geçen gün sırtındaki ağırlık artıyor ve sen... Pes edene kadar...Ta ki sen pes edene kadar... Sen pes, diyorsun. Tüm ağırlık gidiyor gibi oluyor ama gitmiyor. Bitmiyor bu lanet işkence...
Yükünü azaltmanın tek bir yolu var ve ben bunu bilmiyorum. Çünkü ben, sen, o, biz, hepimiz bu yüke o kadar alışmışız ki ondan kurtulmak için çabalamıyoruz bile... Sadece o yükü nasıl daha rahat taşırız onu biliyoruz. Kurtulmak varken taşımaya devam etmeyi tercih ediyoruz. Peki, neden? Neden aslında sırtımızda olmaması gereken bir yükü taşımak için bu kadar çabalıyoruz hiçbirimiz bilmiyoruz. Sadece bu yükü sanki bize emanet edilmişçesine taşımaya devam ediyoruz.
Gözlerimi açtığımda bir çift kolun arasında sarılı bir halde buldum kendimi. Saat kaçtı? En son hatırladığım şeyler ile birlikte hiç kıpırdamadan olduğum yerde dondum. Burnuma dolan Metehan'ın kokusu gülümsememe neden olurken penceredeki ağaçları izledim her sabah olduğu gibi.
Odada çalan telefon ile bedenime sarılmış kollar hafifçe kıpırdadı. Ufak bir homurdanma ile cebinden telefonu çıkardığında arayanın Kaan olduğunu gördüm.
"Efendim?"
Metehan'ın uyku mahuru sesini duymamla gülmemek için kendimi tuttum. Bu ses beklediğim sese göre fazlasıyla komikti.
"Uyuyakaldı, bende onu yalnız bırakmak istemedim."
Ardından Kaan'ın ne dediğini anlayamadım. Hala saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Metehan'ın kollarından ani bir refleksle ayrılıp komodinin üzerindeki telefonuma uzandım. Metehan o sırada telefonla konuşmasını bitirmek üzereydi. Saat 17.37 olmuştu. Neredeyse 3 saat kadar zamandır uyuyordum.
Günaydın, dedim Metehan'a doğru dönerken hafif bir neşeyle. Gülümsemesini gördüm fakat cevap gelmedi. O da uyumuş olmalı ki gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Bu durumu komik olmamasına rağmen komiğime gitmişti. Açık tutmak için zorladığı gözleri, Esnemesini kapatmak için elini ağzına koyması...
İki saatlik gece uykusuyla benim bu halde olmam gerekirken o bu haldeydi. Ve ben bu kadar az uyumama rağmen şu an fazlasıyla iyi hissediyordum kendimi. Yataktan çıkar çıkmaz bu neşemin kaybolacağına emindim fakat yine de hala yataktan çıkmamıştım ve sonrası umurumda değildi.
"Uykusu olması gereken bendim bu niye böyle ters tepti ki?"
Metehan' dan cevap olarak ufak bir kıkırtı geldi sadece. Gülümsedim, uzun zamandır gülemediğim kadar... Yüzümdeki gülümseme öylece dururken Metehan gözlerini açmış bana doğru dönmüştü.
"İyi misin diye sormuyorum. Buradan bakınca halime baka baka kıkırdıyor gibisin."
Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Birkaç dakikalığına bile mutlu olabiliyordum en azından hala. Uyku sersemi hali beklediğimden komik olunca gülmemek elde değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayan Umursamaz
Teen FictionDünya'nın sonuna doğmuşum ya da ölmüşüm de haberim yok... Doğuştan hiper empati sendromu ile Dünya'ya gelen ünlü bir cerrahın kızı... Küçük yaşta bir kaza sonucu düzeltilemez bir beyin zedelemesi sonucunda oluşan epileptik nöbetler... Mutlu bir tat...