Bu sözlerim sitem değil
Ama yazık değil mi bana
Çok yalnızdım kaybolmuştum
Sığındım işte sanaHarun kolçak - yanımda kal
Zihnimde bir mezarlık var,
ruhumdan kopanlar mezarlığı...Kimisi hem ruhunu hem bedenini gömmüş, kimisi ise sadece benim için ölmüştü. Biliyordum çünkü, hiçbir insan kalıcı değildi. Elbet hergün herkes gidecekti. Bu küçük mezarlık her yeni günde biraz daha büyüyecekti. Önce içimdeki çocuk adım atacak mezarına daha sonra ise o çocuksu duygular...
Zamanla herkes gidecekti mezarlığıma. Kimisi benim için öldüğünü bilmeyecek kimisi de öldüğünü kabullenemeyeceğim olacaktı. Elbet bir gün her gidenin sonu bu mezarlık olacaktı.
Bir süre sonra ergenlik hisleri adımlayacak mezarlığı... ardından sahte gülümsemeler dolduracak hayatımızı... Belli bir düzen içinde yaşayıp gideceğiz. Kimi mutlu bir şekilde bitirecek zamanını kimisi de berbat bir yaşam için harcayacak dakikalarını...
Ve sonunda herkes gibi insan kendi mezarlığına geri dönecek. Mezarlığa artık gelecek olan son kişi de gelmiş olacak... Çünkü insan öldüğünde artık döngü bitmiş mezarlık kilitlenmiş olacak... her şeyin sonu yine biz, kendimiz olacağız...
Sabaha kadar uyuyamamış oluşumun verdiği sıkıntı ile odamda oturmuş öylece bekliyordum. Neyi beklediğimi veya böyle beklerken neyi amaçladığını bilmiyordum fakat bekliyordum işte... belki bir şeyler beni boşluğumdan kurtarır diye belki belki de boşluğun dibini merak ediyordum.
Odamın kapısının tıklatılması ile bakışlarım kan kırmızısı kapıya döndü. Ardından gelen ses abimin sesiydi.
"Beril! Hadi kalk kahvaltı hazır. "
Oturduğum masamın başından kalktım ve sesimi daha rahat duyması için bağırdım.
"Geliyorum hemen!"
Üzerimde bulunan uyuşukluk ve yorgunluk hissi bir türlü beni rahat bırakmazken oturduğum yerden kalkmak bile zor geliyordu. Birkaç saattir oturmuş etrafıma bakınırken vücudumun bazı bölgeleri uyuşmuştu. Rahatsız edici ve bir yandan da fazla rahat konumumdan aniden uzaklaştım. Sandalyeden aniden kalkınca ilk başta başım döndü. Refleks olarak elimi sandalyeye dayadım.
Sabah sabah gerçekten de pek kendimde değildim. Minik adımlarla lavaboya doğru ilerledim. Bir elimi yüzümü yıkamam tam olarak beni kendime getirmeyecek olsa da bir nebze olsun iyi gelirdi. En azından öyle umuyordum. Yüzüme suyun değmesiyle bir anlığına irkilsem de birkaç saniye içinde kendimi daha iyi hissediyordum.
Uyuşuk adımlarla odamdan çıktım ve merdivenlere yöneldim. Babam ve abim masaya tabakları taşıyordu. Kaan ise elinde tuttuğu kitapla ders çalışıyor gibiydi. Yüzüme minik bir gülümseme yerleştirdim ve Kaan'a bulaşmaya gittim.
"Kaan Bey! Elinizde gördüğüm şey de ne? Bir kitap, daha neler!"
Gözlerini abartı bir şekilde deviren Kaan ile birlikte gizliden gizliye kıkırdadım. Her göz devirişinde sebepsizce komiğime gidiyordu.
"Sabah sabah bulaşma, güllüm."
"Iy, öyle demesene ya! Vıcık vıcık, ıyh!"
Kaan'ın yüzüne yayılan geniş gülümseme ile dalga geçtiğinden emin olmuştum. Pislikte Dünya deviydi resmen! Yine de böyle olmasını seviyordum. O beni sinir etsin, ben onunla laf yarışına gireyim.
"Peki peki, başkasına bulaşmaya gidiyorum ben."
Masaya doğru ilerledim. Babam ve abim masayı hazırlamışlardı. Benlik bir şey kalmamıştı. Sandalyeye oturacağım sırada abimin sesini duymam ile elimi sandalyeden çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayan Umursamaz
Teen FictionDünya'nın sonuna doğmuşum ya da ölmüşüm de haberim yok... Doğuştan hiper empati sendromu ile Dünya'ya gelen ünlü bir cerrahın kızı... Küçük yaşta bir kaza sonucu düzeltilemez bir beyin zedelemesi sonucunda oluşan epileptik nöbetler... Mutlu bir tat...