2. BÖLÜM "siyahlar içinde..."

457 66 421
                                    

Ne sevmeyi bildik ne sevilmeyi bu hayatta
varsa yoksa marifet bildik hep kaybetmeyi
Öyle bir yol Ki gittiğimiz nereye sapsak hüzne çıkıyor
Ama yaşamak dediğin kimisine ölümü öğretiyor

Kolpa - Ne sevmeyi bildik ne de sevilmeyi


Bilir misiniz, neredeyse bütün şairler şiirlerini hep hak etmeyenlere yazarlarmış. Bazen ben de diyorum ki yaşamayı hak etmedim mi yoksa? Ama sonra hemen siliyorum bunu aklımdan çünkü çok saçma bir düşünce... Kalbimin attığı her bir gün sanki kan değil de zehir pompalanıyor sanki. İçten içe zehirliyorum kendimi nefretimle...

Belki de... işte tam bu noktada susmak zorunda kalıyorum. Konuşursam damarlarımdaki zehir bedenimi cayır cayır yakıyor. Kendimi tutsak hissediyorum yalnızlığıma, zihnimin içindeki dünyaya... Biri gelse de kurtarsa beni istiyorum o kafesten beni. Çekip çıkarsa da kurtulsam bu karanlığımdan diyorum ama olmuyor işte bir türlü. Sadece içimde konuşuyorum. Beni duyan biri çıksın istiyorum.

Aklım bu kadar tehlikeli düşüncelerle doluyken kendime zarar verip de ailemi üzmek istemiyordum. İnanır mısınız, bir insan her şeyden önce kendinden nefret edermiş. Bu tür sebeplerden ne kadar kötü kız rolü oynasam da kilolu veya burslu kişilerle dalga geçmedim. Çünkü onlar seçmemişlerdi bu hayatı...

Sımsıkı sarılan abimden kollarımı ayırdığım halde Kaan hala bana sarılıyordu. Sanki zaman durmuş gibiydi onun için. O kadar koyu düşünceler içindeydi ki bangır bangır çalan telefonunu bile duymuyordu. Telefonun sesi kulaklarımı çınlatırken daha fazla dayanamadım ve cebindeki telefonu alıp ondan ayrıldım yavaşça. Telefonu kim olduğuna bakmadan açıp kulağıma götürdüm.

"Kaan, Beril'i buldun mu? Kaan, okulda mı? Kaan, o iyi mi? Kaan cevap versene lan!"

Abimin motor hızıyla saydırdığı birkaç küfrün ardından sesimi çıkarmayı başarabildim.

"Ben iyiyim." Dedim fısıltıyla karışık sesimle. Başka ne söyleyebilirdim ki o an zaten?

"Lanet olsun, Beril! Bizi ne kadar korkuttuğunun farkında mısın!? -" Daha fazla dayanamazdım. Bu yakarışlar bir kaç saat daha sürebilirdi çünkü.

"Abi sus! Yeter!.. Duymak istemiyorum artık! Benim için bu kadar fazla endişelenme!"

Sinirlenmiştim yine durduk yere. Bu bir anda parlamalarım hem bana hem de onlara zarar verse de elimde değildi işte. Bir anda sinirleniyordum. Çoğu sefer pişman olsam da bu bir şeye etki etmiyordu. Pişman olmam hiçbir anlam ifade etmiyordu.

"Peki, Beril! Ne istiyorsan onu yap. Şu andan itibaren umurumda değilsin!"

Telefondan gelen haykırışla yüzüme alaylı bir gülüş yerleşti. Gerçekten hiç olmadık durumlarda bile ruh halim değişebilir ve fazlasıyla ukala olabilirdim. Sahte ama fark edilmeyen alaylı bir sinirle cevap verdim. Aynı zamanda uyarı belirten bir ses tonuyla.

"Benim laflarımı çalmasan iyi edersin!" 

   Abimin bu cümleye cevap vereceğine adım kadar emindim. Bir tartışmanın sonunda mutlaka cevap verir öyle giderdi. Kapanan telefondan çıkan bip sesleriyle hayret dolu bakışlara kalakaldım. Bu gerçek olamayacak kadar mantıksızdı çünkü. Abim benim suratıma asla telefon kapatmazdı. 

    Yüzümdeki şaşkınlık dolu ifadeyi sildim ve yan tarafımdaki kaldırım taşına oturmuş olan Kaan'a baktım. Bazen gerçekten biden biri olabilirken bazen de bizimle uzaktan yakından alakası olmayabiliyordu. Gerçekten nasıl düşündüğünü bilmek isterdim.

Bayan UmursamazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin