"Dram yazarlığına soyunmuşsun! Tebrikler ağabey!" dedi Rufus. Devrilmiş bir komutanın mevcut ahvaline uygunsuz, keyifli görünüyordu. Henüz itiraf edemiyordu muhakkak ama içten içe mutluydu da.
"Güzel hikâye... Oldukça detaylı... Hitabet yeteneğin! Aralara serpiştirdiğin o nüans gerçekler! Bu oynak dilinle Saraykent'te azıcık çanak yalasaydın isteyip de kavuşamadığım her şeye, çil çil tonla altına sahip olabilirdin." Güldü Rufus. Daha şimdiden ağabeyinin olası başarısızlıklarının peşine düşmüş, alaycı bir gülüştü bu.
Pek de aldırıyormuş gibi görünmeyen Corthus, masadaki haritaları itinayla incelerken kardeşi Rufus, komutan çadırının köşesinde, sırtlığı olmayan bir iskemlenin hemen berisinde yere oturmuş, elleri arkadan bağlı olmasa da sanki bir mahkûmmuş gibi hareketsizce duruyordu. Dili zapt edilmiş değildi elbette, her zamanki mütecavizliği ile ağabeyine karşı pabuç kadardı.
"Seni tanıyorum kardeşim." dedi Corthus. Kelimeleri ağır ve toprakta iz bırakır cinsten sağlamdı. "Bir zafer geçidi olmayacaksa, caddeler boyunca kadınlar ismini haykırıp seni güllere boğmayacaksa komutanlığın da senin için bir hikmeti yok. Seni bu dertten kurtardığım için bana teşekkür etmen lazım. Zaten bir hayli keyiflisin baksana! Eminim ki tek endişen, bocalamamı daha yakından nasıl izleyeceğin ile ilgili olsa gerek."
Yanındaki iskemle yardımıyla ayakları üzerine doğruldu Rufus. Yanağındaki kızarıklık tüm o mevcudiyetiyle yerli yerindeydi. Ağabeyinin okkalı tokadı, yanağında hala ciyak ciyak karıncalanmalara sebep oluyordu.
"Vır vır etmeyi kes de ne istiyorsun onu söyle ağabey! Zira ben de seni iyi tanırım. Durmadan konuştuğuna göre benden bir şey istiyorsun. Kalleşçe bir şey, sadece bana uygun bir şey... " dedi Rufus, ağabeyine doğru aylak aylak, hesapçı bir şekilde yaklaşırken.
Kardeşinin bu pişkin fakat yerinde tespitini ani bir dudak büzüşü ile onayladı Corthus ve harita üzerinde Anatolia bozkırının (bir zamanlar!) olduğu yeri parmağı ile işaretleyerek "Ne düşünüyorsun?" diye sordu.
Rufus sırıttı. "Ölçeklendirme doğruysa ve başımıza da bir şey gelmez ise, en az üç buçuk, dört aylık bir yolculuk... Öte yandan bir haftaya kıt kanaat yetecek erzakımızı düşünürsek seni epey zorlayıcı bir karar bekliyor ağabey. Su stoklarımızın yetersizliğinden de bahsedeyim mi?"
"Kâfi..." diye adamakıllı tersledi Corthus. Kardeşi ile münasip bir konuşma yapmak, tarife gelemeyecek kadar zordu. Yüzünü keyifsizce Rufus'a çevirip "Iskartaya çekilemeyecek kadar değerli bir subaysın kardeşim." dedi istemeye istemeye de olsa. "Gözcülerin akıbeti belirsiz ve önümüzdeki tehditleri bilmeden bu kadar insanı yollara sürmek başlı başına bir ahmaklık olur. Yokluğumda komuta sende! Anlaşıldı mı?"
Rufus hayretle gülmeye başladı. Ağabeyinin bu laçka emri onu epey eğlendirmişti. "Şaka yapıyorsun! Lejyonun komutasını ele geçirdin ve sonrasında ilk kararın bizleri terk edip komutayı tekrar bana vermek mi?" Ağabeyinin tam arkasındaki sırtlıklı iskemleyi yanına çekip kıçını yaya yaya, tadını çıkara çıkara üzerine oturdu. "Merakımdan soruyorum... Haşa!.. Emre itaatsizlik yok ağabey! Her ne kadar bu salakça kararın beni oldukça eğlendirse de neden Gaius değil de ben? Ne bok yemeye gidiyorsan artık, arkada güvenebileceğin birini bırakman daha akıllıca olmaz mı?"
Hafiften kaşındırmaya başlayan sakallarını sıvazlamaya başladı Corthus. "Bu görev için Gaius'a güvenmiyorum." dedi net bir şekilde. Hiç de kıvırmamıştı bunu söylerken. Gaius, lejyonerlerin sağlık durumlarını tetkik eden Flora'ya destek olmak yerine o anda komutan çadırında olsaydı Corthus, bu lafı bizzat onun yüzüne de söylerdi.
"Ne diyorsun! Aşkınız sona mı erdi yoksa? Cicim ayları bitti mi ne!"
Corthus derin bir nefes alıp tez zaman bu konuşmayı bitirmeye heves edercesine göz devirdi. "Beni iyi dinle Rufus! Zevzeğin önde gideni, sadece kendini düşünen pislik herifin tekisin! Ama bir konuda şahane bir yeteneğin var kardeşim: Kendi rahatın için milletin ağzına bir parmak bal çalmak! Şu anda bana bu lazım. Ben geri dönene kadar insanları idare etmeni, yeri geldiğinde şüphe etmeden kandırmanı istiyorum. Anlaşıldı mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IŞIK MÜRİDİ (TAMAMLANDI)
FantasyMetal ayakları benek benek kabarmış, paslı bir ranzada yatan mahkûm, tavanın köşesini, iki taş duvarın kesiştiği yeri yuvalamış bir örümceği izliyordu. Tel tel, ipeksi ağın kıvrımlarında gezinen bu kırmızı benekli yaratık bir hayli açık seçikti. Zir...