Arş'ın kızıl hareli kapısı, hiçlik denizindeki çarpıcı uğultudan bu yana ilk defa titredi ve Ruh Bağışlayıcı baş tanrı Kal, mürekkep mavisi ile başlayıp kan kırmızısına doğru uzayıp giden bir dalgayla karşıtına çarptı. Baş tanrı ve baş tanrıça arasında vuku bulan husumet girdabı, kâinatın üzerine tüm ağırlığıyla çökerken bu dehşete çekilmiş olan iki davetsiz misafir, uzaktan aralarında fısıldaşıyordu.
"Söylentiler ilk defa doğru demek..." dedi talihin tanrıçası Ferlux. "Işık Kaçıran... Rhea... Sonunda hiçlik denizine sürüklenip orada unutulmaya boğuldu."
Ötekinin duygusuz dalgalarının aksine avcı tanrı Brelas kederli dalgalar yayıyordu kuşağa. "Ne sanıyordu ki!" diyerek içten bir sitem etti. "Büyük bir kumar oynadı ve pek tabii kaybetti."
Tüm hesapçılığı ile tahlile devam ediyordu tanrıça Ferlux. "Sadece kâinat hükümleri değildi onu bitiren." diye çıkıştı. "Her denemesinde özünden bir parça da kaybetti."
"Farkında mıydı acaba?"
Öteki kıkırdadı. "Başta bunun olabileceğinden bizim gibi habersizdi kuşkusuz. Ama zamanla..."
"Arz'ın çocukları bunun bir lütuf olduğunu düşündü. Hâlbuki sadece kendini kurtarmaya çalışıyordu. Ne kadar da aptallar!" diye aşağılayan bir dille yerdi Brelas. Sinirden bir nevi köpürüyordu.
"Yine de ilginç..." diyerek sohbetlerini ferasetli dalgalarla derinleştirdi Ferlux. "Bize ait olanın Arz'ın çocuklarında, o yarımada müritlerinde böyle bir güce dönüşeceğini tahmin edemezdik... Şaka gibi!"
İkili birer çocuk gibi hoşbeşe dalmışken Şekil Verici baş tanrıça Fer'e "Aramızdaki dengeyi tehlikeye attın." diye vurgun yediren bir dalga yükseltti baş tanrı Kal. Dalgaların arasında tehditkâr bir sureti vardı Arz gözüyle görülebilseydi.
"Bilmukabele..." diye zarif bir dalgayla karşılık verdi baş tanrıça Fer. "Ama artık sona erdi. Işık Kaçıran... Rhea... Dengedeki aykırılık... Hiçliğe karıştı artık. Ait olduğu yere geri döndü. O hilkat garibesi artık yok!" diye köpürdü tüm azametiyle.
Baş tanrı Kal, kainatın tüm renkleriyle dalgalanırken baş tanrıça Fer, gece gibi duruydu. Keyfine de diyecek yoktu doğrusu. Ve görünüşe göre baş tanrı Kal, bunu sona erdirme niyetindeydi. Gülümsedi. Hikmeti, her şeyi sığ kıyılara süpürürcesine taşkın ve yüceydi.
"Işık Kaçıran'ın dalgalarını hissedemiyorsun, öyle değil mi? Ondan böyle durusun." dedi baş tanrı. Bunu söylerken dalgaları keyifle fokurdamıştı.
Baş tanrıça Fer gerildi. Dalgaları ıssızlaşıp ip gibi çekildi.
"Hiçlik denizine boğuldu, özü yitip gitti. Yoksa? Hayır... Hayır... Olamaz... O..."
Haşmetli ve babacan bir dalga yayıldı baş tanrı Kal'dan. "Rhea... Hala var!" dedi köpür köpür bir neşeyle. "Dalgalarını hissedemiyorsun çünkü bizzat kendi ellerinle yoğurduğun kabuklardan birine sığındı. Onca denemeden sonra evet! Sonunda bir kabuğa tutunmayı başardı! Henüz zarını yırtıp doğmamış, yeşermemiş, vaktiyle bir ruh bağışlamaya fırsatım olmayan bir kabuğa... Ve ben, benden olan her özü, her ruhu bilirim... Rhea hala var!"
###
Buz gibi serin suda, su kuyusunun yassılaşmış taşları arasından ışığa doğru çırpındı Sura. Hemen arkasındaki Westos da onu takip ediyordu. İkilinin ciğerlerindeki hava, dehşetle atan kalplerine yetişemeyecek gibi göğüs kafesinde kıvranıyordu o saniyelerde. Neyse ki ışık uzakta değildi; karanlık suların yüzeyinde kıpraşıyordu son tanecikleri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IŞIK MÜRİDİ (TAMAMLANDI)
FantasiMetal ayakları benek benek kabarmış, paslı bir ranzada yatan mahkûm, tavanın köşesini, iki taş duvarın kesiştiği yeri yuvalamış bir örümceği izliyordu. Tel tel, ipeksi ağın kıvrımlarında gezinen bu kırmızı benekli yaratık bir hayli açık seçikti. Zir...