Başrahibe Lithia Gaeric, zümrüt yeşili gözlerine olduğu kadar eti çekilmiş, kireçli parmaklarına da mıhlanmış kara ciltli bir kitapla odasında volta atıyordu. Sağa yöneldiğinde elbise dolabına çarptı. Sola yöneldiğinde çalışma masasına çarptı. Arkaya doğru seğirttiğinde yolunu yatağı kesti. Gözlerini katiyen sayfadan alamıyordu.
İmkânı dâhilindeki tüm inandırıcılığı ile "Emin misin Lithia?" diye sordu kendine. Gel gör ki emindi. Kendini aksine inandırmaya çalışıyordu besbelli. "Soysuz bir soylu... Işık tohumu... Felaket..." diye eveleyip geveledi. Zihnini meşgul eden berduş kelimeleri, hiçbir suretle birleştirmek istemiyordu sanki. Dizleri aman dileyince, eliyle şöyle bir yoklayıp savaş alanından hallice yatağına oturdu. Lanet kitabı yaksa işe yarar mıydı acaba?
Kollarını iki yana açıp kaskatı kesilmiş bedenini geriye, yatağa doğru bırakmıştı başrahibe. Ahşap şilteyi mesken tutmuş kitaplardan biri hevesle omzunu gıdıklarken kapıdan çekingen bir tıkırtı geldi. Bir, iki saniye bekledikten sonra nefesini serbest bırakıp "Gelin..." diye ses verdi. Sedası, dikkati gibi dağınık, zihninde akan nehir gibi bulanıktı.
Küçücük oda, bir anda balık istifi doldu. Gri rahibelerden biri, "Ihh, başrahibem... Daha geniş bir yerde toplantı yapsaydık." dedi kelimeleri ağzında yuvarlayarak.
Söyleneni işitmemezliğe gelen başrahibe ayağa kalkıp nazikçe kadınların arasından kitaplığa doğru yürüdü ve elindekini sıradan bir kitapmış gibi rafın boş kısmına yerleştirdi. Hareketleri ağırdı. Beş nefes sonra, yüzünü diğerlerine döndürdü. Kollarını arkada birleştirdi. Ve bir nefes sonra, söze girdi. Ne yazık ki oda, sesinde beliren bir tutam nefret ile iki tutam kederi yutabilecek kadar büyük değildi.
"Bugün katılan son çaylak ile on üç kişi tamamlandı. Fakat en az bir ay, evin yeni üyeleri için kapalı oturum yapılmayacak!" dedi başrahibe. Yaşlı kadının net tavrı, gri rahibelerin olası itirazlarının önüne set koymuştu.
"Ayrıca..." diyerek devam etti. "Diğerleri gibi çaylaklar da bu yıl tapınak dışı göreve çıkacak!"
Gri rahibelerden Gemma daha fazla dayanamayarak söze atıldı. "Başrahibem, nasıl olur? Sizin görev diye itibarsızlaştırdığınız Gri Ev için dönüm noktası... Kızları sebebiyle deAharislerin pılını pırtısını toplayıp Athmir'den çekip gitmelerini hatırlamıyor musunuz?"
"Kendine gel Gemma!" diye tısladı başrahibe. "Bu kadar korumacı davranırsak evin hakkını nasıl verecekler? Bu arada o gömüldüğün tarih kitaplarını daha iyi incelemeni öneririm sana. Şu sıralar ayrılamadığın o konsey kütüphanesi var ya, ha işte! Oradaki müsveddelik kâğıtlardan oluşan kitapları kastetmiyorum kızım, buradakileri diyorum. Konseyin bok yemesidir deAharislerin Athmir'i terk etmesindeki sebep, kızları değil!"
Herkes başrahibenin bu öfke krizine bir anlam vermeye çalıştığı esnada gri rahibelerden Lettice, "Bu kararlarınız arkasında biri ya da bir şey mi var?" diye sordu. Köşede, duvara yaslanmış çıt çıkarmadan tartışmayı izleyen Agnis, bu cüretkâr soruyla bir anda doğrulmuştu. Cevap "Evet", adı da "Sura Athea" idi. Kaşları çatıldı gri rahibenin. Bu iş kesinlikle hayra alamet değildi.
###
Seher vakti sona ermek üzereydi. İstirahati sona eren Sithis, geçit vermez, dört mevsim karlı dağların sırtından seğirtip çiğ düşmüş çayırlara dokunacak, göğsünü kabartan horozları dürtüp Athmir şehrini uyandıracaktı. Ancak kudretinin ulaşamadığı, gün yüzünün varamayacağı bir yer vardı. Öyle ya, Gri Evin çaylaklarının yatakhanesinde tek bir tane bile pencere yoktu.
Yatakhane kapısının eşiğinden "Hadi ama Sura, yeter artık uyan!" diye seslendi gri rahibe Agnis. Kız çocuğunu yemekhanede göremeyince üst kata çıkmıştı. Şu yeni yetme, taşra villasında tatil yaptığını mı zannediyordu acaba? Kızı uyandırmadan önce şöyle uzun uzadıya süzmüştü. Ne farkı vardı ki diğerlerinden? Aynı diğer çaylaklar gibi, evdeki ilk sabahında kendine ait olmayan bir yatağı sığınabileceği bir kaleymiş gibi kullanan ürkek bir kız çocuğu olmalıydı sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IŞIK MÜRİDİ (TAMAMLANDI)
FantasyMetal ayakları benek benek kabarmış, paslı bir ranzada yatan mahkûm, tavanın köşesini, iki taş duvarın kesiştiği yeri yuvalamış bir örümceği izliyordu. Tel tel, ipeksi ağın kıvrımlarında gezinen bu kırmızı benekli yaratık bir hayli açık seçikti. Zir...