BAŞKALDIRI (İkinci Kısım)

47 17 74
                                    

Boncuk boncuk terleri gerdanından aşağıya süzüldükçe nabzı da dizginleniyor ve Gemma'nın zihnindeki berduş parçalar teker teker yerine oturuyordu. Agnis, "Sura'ya git!" diye bağırmıştı ona. Sura idi tüm meselenin özü. Kız çocuğu ya anahtardı ya da kilit. Başrahibenin yaz gündönümü ayininde gizli saklı baştanrıça Fer'e dua etmesi... Ne kadar uygunsuz olursa olsun çaylaklar için sokak görevi istemesi... Keza çaylaklar için kapalı oturumu bir ay ertelemesi... Bunların hepsi bir şekilde Sura ile alakalı olmalıydı. Hemen hepsi de tanrıçaları Rhea'nın buyruklarına aykırıydı.

Arkadaşı tapınaktan çıktığı esnada Gemma da Gri Eve doğru, gökteki ateş topu Sithis'in öfkesi ensesinde yürüyor, Agnis dönene kadar ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu. Ne yapması gerektiğini keşfetmesi çok sürmeyecekti esasında. Çözüm basitti. Sura'yı gözünün önünden ayırmayacağı yegâne yer elbette kilitli odaydı. Aslen kapalı oturumu akşam yemeğinden sonra yapmayı düşünüyordu fakat şimdi çaylakları arkadaşı dönene, gerekirse gecenin bir yarısına kadar odaya hapsedecekti.

Çaylakları toplamak hiç de kolay olmayacaktı ki tanrıça Ferlux, yüzüne bakmış olmalı, Liman Tokatçısı diye nam salmış Roris Casaris'in veledi Ida'yı tapınağın sağ tarafındaki ağaçların gölgeliğinde işten güçten kaytarır haldeyken buldu. Kızın edinmesi gereken fikir bu değildi aslında ama şimdilik daha büyük dertleri vardı Gemma'nın. Kız çocuğu, başıboş yakalandığı düşüncesiyle gri rahibenin kibar ricasına anında boyun eğip arkadaşlarını malum odaya toplamak üzere yerinden fırladı. Gri Evde geçirdiği bu zamana değin herhangi bir gri rahibenin talimatını işitmemişti. Ne bok yemişlerdi acaba!

Gemma'nın kendisi de Sura'yı en son gördüğü yere, belki hala oradadır umuduyla körfeze bakan arka avluya gitti. Gözü kız çocuğunu ararken uçurumun kenarında, fundalıkların gölgesinde ufak tefek bir karaltı fark etti. Körfezden esen rüzgârlar, küçük avludaki tertipsiz yer taşlarını yalayıp zeminde aylaklık eden kuru yaprakları ta öteye süpürürken fundalıklara karışmış karaltı, başrahibe Lithia olarak berraklaştı. Yaşlı kadın ayaklarını uçurumdan aşağı sallandırıyor, olduğu yerden bir nevi derya denize dalıyordu.

Bir şeyler tam olarak doğru gelmiyordu Gemma'ya. Eğer ki başrahibenin Sura'ya yaptığı kötülüğünün iyi bir sebebi varsa neden bunu tüm gri rahibelerden saklıyordu? Demek ki sebep, kendisi için de yeterince iyi değil diye kendi sorusunu cevapladı. Yaşlı kadın hâlbuki ne kadar da zararsız görünüyordu bu düşünceli, yalnız halleriyle. Ancak, nihayetinde arkadaşını, kendi aralarında Doğrucu lakabı taktıkları Agnis'i çileden çıkarmıştı. Ayrıca başrahibe, yaz gündönümünden beri tanrıçıları Rhea'nın birçok kuralını ihlal etmişti. Bunun bedeli olacaksa bunu hepsi ödeyecekti. Bundan emindi.

Yaşlı kadını kendi vicdanıyla baş başa bırakıp Gri Eve yöneldi. Koridorun sağına doğru seğirttiği gibi tüm çaylakları kilitli odanın kapısı önünde kendisini beklerken buldu. Kimisi korkulu, kimisi meraklı kimisi de şaşkın gözlerle bakıyordu gri rahibeye. Biri hariç. Sura'nın bakışları hiç kimseye, hiçbir yere değmeden boşluğa savruluyordu. Hedef alınan sadece eti değildi belli ki. Kız çocuğunun ruhu da solmuştu.

Kapının kilidini açtığı sırada Gemma'nın aklına bir fikir düştü. Kapalı oturumda tartışacakları konuyu belirlemek üzere gittiğinde, başrahibe kendisine "Erken Athmir Tarihi hariç ne olursa olsun!" demişti. Yine bir kısıtlama! Yine bir ihlal! Bu, tabii ki "Erken Athmir Tarihi" konuşulacak demekti artık. Çaylakların hepsinin oturmasını bekledikten sonra Gemma da sandalyesine yerleşti. "Kızlar..." dedi heyecanlı bir tavırla. Yaşlı kadının tam olarak yapma dediğini yapıyor oluşu, adeta tüm duyularını harekete geçirmişti. "Henüz işitmemiş olanlarınız varsa adım Gemma Rith. İhtisasım tarih ve bugün Erken Athmir Tarihi'ni tartışacağız."

IŞIK MÜRİDİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin