9; "çok belli ediyorsun şapşal."

3.8K 456 361
                                    

hepimiz arabaya binmiştik ve sessiz sessiz partinin olacağı yere gidiyorduk. seungmin'le ben arka koltuktaydık, hyunjin hyung minho hyungun yanındaki koltuğa oturmuş gideceğimiz yeri tarif ediyor ve minho hyungta onun direktiflerine uygun olarak arabayı sürüyordu. seungmin'e döndüm ve kulağına yaklaşıp onun duyabileceği bir sesle konuşmaya başladım.
"hala nereye gittiğimizi, bu partiyi kimin düzenlediğini ve neden gittiğimizi söylemedin seung, ne bu gizem?" 

parmağını alnıma koydu ve beni geri ittirip gülerek yanağımı sıktı.
"bir ev partisine gidiyoruz, partiyi düzenleyen yan sınıftaki lee minju vee benim zorumla gidiyoruz."
tanıdık gelen adla hafifçe kaşlarımı çattım ve gözlerimi etrafta dolandırarak bir süre düşündüm. ardından kafamı iki yana sallayıp tekrar seungmin'e baktım. tek kaşını hafifçe kaldırmış gözlerini yüzümde gezdiriyordu.

"bir sorun mu var sung?"
cıklayıp gerindim ve araba süren minho hyungu kısaca süzüp tekrar seungmin'e döndüm. seungmin etrafa kolaçan eder gibi baktı ve kulağıma yaklaştı.
"bu arada minju abime takıntılı, biliyorum abimden hoşlanıyorsun ama bari orada çok belli etme sana zarar verebilecek kadar manyak."

gözlerimi pörtlettim ve sırıtarak geri çekilen seungmin'e baktım. ben daha bunu kendime zar zor itiraf ederken o nereden öğrenmişti.
"sen, nereden a-"
işaret parmağını dudaklarıma bastırıp hyunjin ve minho hyunga baktı ve gülerek bana döndü.
"çok belli ediyorsun şapşal."

hala şaşkın şaşkın ona bakarken tekrar kulağıma yaklaştı ve gülmesini durdurmaya çalışarak konuştu.
"ama sana bir haber vereyim, bu pekte tek taraflı değil."
öksürerek ondan uzaklaştım ve fal taşı gibi açtığım gözlerimle ona baktım. saçmalıyordu, başka açıklaması olamazdı. hala sırıtarak bana bakan seungmin'den gözlerimi ayırdım ve kafamı cama yaslayıp dışarıyı seyretmeye başladım. kısa bir süre içinde devasa sayılabilecek bir evin önünden geçtik ve minho hyung rastgele bir yere arabayı park etti.
"seungmin ve jisung, yanımızdan ayrılmak yok tamam mı?"

minho hyung emniyet kemerini çıkarıp bize döndü ve onay beklercesine yüzümüze baktı. ikimiz de aşağı yukarı kafamızı salladık ve kapıları açıp dışarı çıktık. derin bir nefes aldım ve gerindim. birazı açılan kazağa oflayıp karnımın açıkta kalan yerini örttüm ve yine uç kısımlarını pantolonumun içine sokuşturdum. seungmin'e uyup bunu giymem bir hataydı. kolumdan tutup beni kapıya sürüklemeye başlayan seungmin'in omzuna sert olmayan bir yumruk geçirdim ve bir şekilde yavaşlamasını sağladım. içeri girmeden önce minho hyung benim yanıma, hyunjin hyungda seungmin'in yanına geçti.

içerisi beklemediğim kadar kalabalıktı. yeni girdiğimiz için birkaç kişinin bakışları üstümüzde gezindi. kalabalığa ilerlediğimizde minho hyungun kolunu belimde hissettim ve irkilerek ona baktım.
"sadece kaybolmaman için."
kafamla onayladım ve gülümseyerek önüme dönüp ona biraz daha yaklaştım, eh fırsatları kaçırmamak gerekirdi.

changbin hyung, felix ve daha önce okulda görmeme rağmen tanımadığım siyah dalgalı saçlarıyla onların yanında oturan diş telli çocuğun yanına ilerledik. çocuk bizi görür görmez gülümseyerek ayağa kalktı ve bir şeyler söyleyerek hyunjin hyunga sarıldı. hyunjin hyungda gülümseyip ona sarıldı. ayrıldıklarında o çocukla bizim yanımıza yaklaştı ve saçlarını geriye itti.
"tanıştırayım, küçük kuzenim jeongin."

çocuk gülümseyerek önümüzde eğildi ve kısa bir tanışma sürecinden sonra koltuklara oturduk, tatlı bir çocuktu ve kısa bir sohbetten sonra bizden küçük olduğunu öğrenmiştim.

minho hyung yanımda oturuyordu ve kolu hala belime sarılıydı. belimdeki kolunu fark eden seungmin sırıtarak bana baktı ve  jeongin'e dönüp sohbet etmeye devam etti. seungmin'e de almasını işaret edip garsonun getirdiği tepsiden bir kokteyl aldım ve minho hyunga baktım.
"hyung hyung, içebilir miyiz? sadece bir bardak."

minho hyung derin bir nefes verdi ve seungmin'le bana baktı.
"yalnızca bir bardak, ikinciyi elinizde görmeyeceğim tamam mı?"
ikimiz de hızlıca kafalarımızla onayladık. pipetle kokteyli biraz karıştırdım ve bir yudum alıp yüzümü buruşturdum. çok şekerliydi ve boğazımı yakıyordu. minho hyung yüz ifademe bakıp güldü ve bir şeyler söyledi. yüksek sesli müzikten dediklerini anlamadığımdan ona bakıp kafamı hafifçe iki yana salladım. gülümsedi ve kulağıma eğildi.

"beğenmemiş gibi görünüyorsun istersen içme, miden bulanır."
cevap vermek için yüzümü ona doğru çevirdim. dönmek için fazla acele etmiştim. burunlarımız birbirine çarpmıştı ve yüzlerimiz dip dibeydi. yutkundum ve geri çekilmeden gözlerine bakmaya devam ettim. o da geri çekilmedi ve belimdeki kolunu sıkılaştırdı. gözlerim dudaklarına indi ve bir süre orada oyalandı. istemsizce dudaklarımı ıslattığımda onun da bakışları dudaklarıma inmişti. dudaklarında oyalanan gözlerimi zorlukla da olsa gözlerine çıkardım ve boğazımı temizleyip kulağına yaklaştım.
"sadece biraz şekerli geldi hyung, bir de birazcık boğazım yandı o kadar. onun dışında bir sorun yok."

geri çekilmek üzereyken yanımıza yaklaşan topuklu ayakkabı sesiyle minho hyung beni belimden iyice kendine yaklaşırdı ve olduğum yerde nefes almadan kalmamı sağladı.
"bu halde ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz!"

yılbaşı hediyesi olarak iki bölüm           (´・ω・)っ由
hepinize mutlu yıllar, umarım iyi bir yıl geçirirsiniz

seven in heaven;minsung✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin