10; "acaba orada mısın?"

3.7K 449 242
                                    

tanıdık gelen sesle minho hyungdan çok uzaklaşmadan kafamı o tarafa çevirdim ve kaşlarımı iyice çatıp karşımızda dikilen kıza baktım.
"lee minju."

"han jisung."
gülümsedi. bu gülüşü biliyordum, tamamen yapma ve alayla doluydu. yüzümü ekşittim ve minho hyunga biraz daha yaklaştım.

"ah görüşmeyeli çok zaman oluyor değil mi sevgili arkadaşım?"
karşımdaki tamamen yapmacık kıza bakıp biraz daha yüzümü ekşittim ve kısa süreliğine ne olduğunu anlamaya çalışan minho hyunga bakıp tekrar bakışlarımı minju'ya çevirdim.

"arkadaş değiliz ve uzak dur minju."
yüzüne yine yapma bir üzüntü ifadesi yerleştirdi ve bana bakıp minho hyungun yanındaki küçük boşluğa oturdu.

"ah ama kırıyorsun beni arkadaşım, boşuna mı ilkokul ve ortaokulu beraber okuduk. baban ve annen nasıl? ah gerçi doğru, bir baban yoktu."
sırıtarak yüzüme baktı ve elini minho hyungun omzuna attı. büyük ihtimalle şu an beni minho hyunga rezil ettiğini düşünüyordu, zavallı. iç çekip çattığı kaşlarıyla ona bakan minho hyunga baktım ve ayaklandım.
"ben... gitsem iyi olacak size iyi eğlenceler."

zorlukla gülümseyip herkese baktım ve gitmek için bir adım atmışken bileğime dolanan elle durup elin sahibine, minho hyunga, baktım. beni tekrar kalktığım yere oturtturdu ve kolunu tekrar belime dolayarak çatık kaşlarıyla tekrar minju'ya döndü.
"hangi konularda hassas olduğunu biliyorsun ve sadece canını yakmak için bile bile bu konulardan bahsedecek kadar düşük seviyede misin gerçekten?"

minju şaşkınlıkla minho hyunga baktı. ardından bakışlarını bana çevirdi ve yüzündeki ifade sinirli bir hal aldı. ben ona ifadesizce bakıyordum, iç çekip minho hyungu biraz da olsa sakinleştirmek için belimde duran elinin üstüne elimi koydum. hafifçe sıkarak kolunu belimden ayırıp tekrar ayaklandım. minho hyungu minju'yla bırakmak istemesem de daha fazla içeride kalamadım ve hızlıca dışarı çıkıp bilmediğim bir yere doğru yürümeye başladım.

bir süre dalgın dalgın yürüdükten sonra gözüme çarpan parka ilerledim ve bir salıncağa oturup sakin sakin sallanırken kafamı gökyüzünde belli olan yıldızlara çevirip her birine uzun uzun baktım. iç çekip soğuk havaya rağmen salıncakta sallanmaya devam ettim. burası sessiz ve yıldızların görünebileceği kadar karanlıktı.

gözüme çarpan ayın üstündeki belirgin yıldıza baktım ve burukça gülümseyip kendi kendime fısıldadım.
"acaba orada mısın?"
hala aynı yıldıza bakmaya devam ederken adımın seslenilmesiyle irkilip arkama döndüm. gelen minho hyungdu ve endişeli görünüyordu. yanıma ilerledi ve boş olan diğer salıncağa oturup bana döndü.
"iyi misin jisung?"

evet anlamında kafamı salladım ve hafifçe gülümsedim.
"sorun yok hyung, sen istersen partiye dön ben burayı sevdim dönene kadar burada kalırım."
kafasını iki yana salladı ve kaşlarını hafifçe çattı.
"ya ikimiz de burada sallanacağız, ya da birlikte partiye döneceğiz. hem hava buz gibi burada kalamazsın. ayrıca onun dediklerini dinleme sakın, sen çok güçlü bir çocuksun. sakın seni incitmelerine de izin verme. eğer olurda incinirsen, seni iyileştirmek için her daim buradayım."

bir süre gözlerine bakıp iç çektim ve önüme döndüm. dedikleriyle hafifçe gülümsedim ve ayaklarımı yerden kaldırmadan hafifçe sallanmaya devam ettim. saçımı okşayıp yanağımı sıktı ve ona dönmemi sağladı.
"minho hyung ama neler olduğunu bilmiyorsun..."

derin bir nefes verdim ve gözlerimi kaçırdım. oraya bir daha gitmek istemiyordum.
"anlıyorum oraya geri dönmek istemiyorsun ama sensiz eğlenceli olmayacaktır. hem minju'yu biraz daha azarlayınca ağlayarak başka bir yere gitti, seni rahatsız edemez meraklanma. bir de, eğer senin için sorun olmazsa neler olduğunu anlatabilir misin?"

iç çektim ve birkaç dakika dudağımı kemirip yıldızları izledim. bacağımın üstündeki elimin üstüne elini koyduğunda kafamı oraya çevirip bir süre ellerimize baktım. ona bir sürü şey anlatmıştım, şimdi bunu anlatmamam saçma olurdu. alt dudağımı ısırdım ve bana bakan minho hyunga döndüm.
"hyung, seninle minju arasında bir şey yok veya olmadı... değil mi?"

dürüst olmak gerekirse, bu soru seungmin bana minju'nun minho hyunga takıntılı olduğunu söylediğinden beri aklımda dolanıyordu. her ne kadar bu soruyu sorduğum için biraz utansam da bir nefes verdim ve ona bakmaya devam ettim.
"hayır jisung, aramızda hiçbir şey olmadı ve olmayacakta."

kafamla onayladım ve elini tutup gülümsedim, rahatlamıştım.
"minju'yla ben ilkokuldan ve ortaokuldan arkadaşız. ben... babamı kaybettiğimde üçüncü sınıfa gidiyordum, her ne kadar uzun bir süre okula gitmesem de eninde sonunda halamın zoruyla gitmek zorunda kalmıştım. o zamanlar minju'yla yakındık, bende ona güvenip her şeyi ağlayarak anlattım. o beni teselli etmek yerine gitti ve bunu bütün okula yayıp benimle sürekli dalga geçti. neden yaptı bilmiyorum ama ortaokula geçince rahatlarım sanmıştım. yanılmışım, yine aynı sınıfa düştük ve o yine aynı şeyi yaptı. kısaca tüm olay bu. "

iç çektim ve ellerimizi ayırmadan yavaş yavaş sallanmaya devam ettim. minho hyung ayağa kalktı ve salıncağı durdurup önüme geçerek çöktü. yanağımı okşayıp saçlarıma bir öpücük bıraktı ve beni ayağa kaldırıp ellerimizi ayırıp kollarını sıkıca belime sardı. gülümsedim ve bende kollarımı onun boynuna sardım.
"neden sürekli sana kötü şeyler yaşatmışlar, bunları hak edecek hiçbir şey yapmamışsın. bu haksızlık."

"hyung ama ben iyiyim, meraklanma."
boynuna minik bir öpücük bıraktım ve bir elimi saçlarına çıkararak ensesindeki saçlarını okşadım.
"her zaman yanında olacağım, seni bir saniye bile bırakmayacağım tamam mı?"

gülümseyip kafa salladım ve geri çekilip tekrar elini tuttum. o da gülümsedi ve yanağımı sıktı.
"hadi gidelim tekrar, seungmin'de endişelendi."

"pekala, gidelim."
minho hyungla el ele tutuşarak tek başıma geldiğim yolu birlikte dönmeye başladık. sessiz geçen bir yürüyüşten ve kaçamak bakışmalardan sonra minho hyungla tekrar eve girdik.

pek içime sinmedi ama umarım beğenmişsinizdir

seven in heaven;minsung✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin