16, final¹; "ben de geleyim mi?"

2.8K 286 203
                                    

[1/2]

"bebeğim, jisung. uyan hadi."

hafifçe kaşlarımı çatıp beni uyandırmaya çalışan minho hyunga baktım ve dudaklarımı büzüp yumruk yaptığım elimle gözümü kaşıdım. doğrulup boş boş etrafa bakındım ve ayağa kalkmasıyla minho hyunga döndüm.
"günaydın."

gülümsedi ve yanıma oturup yanağıma bir öpücük bıraktı. uyku sersemliğiyle onu yatağa ittim ve yorganın ucunu tutarak kendimi de yanına attım. üstümüzü gelişigüzel örttüm ve onun omzuna yatıp kolumu ve bir bacağımı onun üstüne atarak gözlerimi kapattım.
"biraz daha yatalım, lütfen."

"ah pekala, pekala."
alnıma bir öpücük bıraktı ve beni üstüne çekerek belime sarıldı. gözlerimi açmadan yanağımı boynuyla omzunun arasına bir yere yaslayıp uyuklamaya devam ettim. elleri tişörtümün içinden belimi okşamaya başladığında soğuk elleriyle irkildim. benimle uğraşmaktan vazgeçmediğinde burnumu boynuna sürtüp gözlerimi araladım ve kulağının altına bir öpücük bırakıp kafamı kaldırdım.
"günaydın sevgilim."

gülümseyerek dudağının kenarına bir öpücük bıraktım ve karışmış saçlarımı biraz daha karıştırıp saate baktım.
"ah, işe geç kalmışsın!"
hızlıca kalkmaya çalıştığımda beni tutup kendine çekti ve tek hamlede altına alıp dudaklarıma bir öpücük bıraktı. böyle bir şey beklemediğimden şaşkın şaşkın üstümdeki minho hyunga bakıp yutkundum. bunun ilerisine de gitmiştik ama yine de aniden böyle yaptığında kalbim tekliyordu.
"bugün izinliyim sevgilim, sorun yok."

tek kaşımı kaldırıp ona baktım, önemli şeyler olmadıkça iznini kullanmazdı. boynuma eğilip birkaç öpücük bıraktı ve geri çekilip üstümden kalktı.
"merak etme kötü bir şey olmadı ama doğum gününü unutmanı beklemiyordum."

gülümseyerek bana baktı ve gerinerek dolaba ilerledi. avucumu alnıma vurup kafamı iki yana salladım, sanırım gerçekten aptaldım. doğrulup ayaklarımı yataktan sarkıttım ve giyinen minho hyunga bakıp dudaklarımı ıslattım. sporu bıraksa da fiziğinden hiçbir şey kaybetmemişti, bu haksızlıktı. ayağa kalktım ve o kıyafetini üstüne geçirmeden ona arkasından sarıldım. ellerimi göğsünün üstünde birleştirip yanağımı sırtına yaslayarak gözlerimi yumdum.  
"bebeğim ne yapıyorsun?"

kollarımı gevşetmemden yararlanıp bana döndü ve kollarını bedenime dolayıp burnunu saçlarıma gömdü. biraz mızmızlanıp kucağına çıktım ve boynuna sarılıp uyuklamaya devam ettim, iki gündür doğru düzgün uyuyamasam bile onunla uzandığım beş dakika her uykuma bedeldi.  
"çok uykum var, biraz daha yatalım lütfen~"

"ama zaten saat çoktan on iki."
alt dudağımı sarkıtıp kucağından indim ve esneyerek dolaptan elime geçen birkaç kıyafeti çıkardım.
"pekala ben kendime gelmek için bir duş alıp geleyim."
yanağına bir öpücük bıraktım ve yanından geçip kolumdan sarkan kıyafetlerle kapıya ilerledim.

"ben de geleyim mi?"
omzunun üstünden bana bakıp sırıttı ve kıyafetini kenara bıraktı. gözlerimi kısıp ona baktım ve dudaklarımı büzdüm.
"sadece yıkanacağız ama?"
kafa salladı ve gülerek yanıma gelip beni hızlıca kucağına aldı. kıkırdadım ve yanağına bir öpücük bırakıp saçlarını karıştırdım.

onunla yedi yıldır birlikteydik, uzun bir zaman geçmişti ama yine de yaşadığımız her şey dün gibi hatrımızdaydı. iki buçuk yıldır da tuttuğumuz evde oturuyorduk. ben üniversiteyi bitireli neredeyse bir yıl oluyordu, minho hyung ise çalışma hayatında üçüncü yılına girmişti. ben şimdilik birkaç yere iş için başvurmuştum ve bekliyordum.

minho hyung banyonun kapısını açtı ve benimle içeri girdi. beni tezgaha oturtturup gülümsedi ve dudağıma uzun bir öpücük bıraktı. elleri üstümdeki tişörtün eteklerine gitti ve hızlıca üzerimdeki tişörtü çıkarıp kenara attı. ellerini diz kapaklarıma attı ve bacaklarımı ayırıp aradaki boşluğa girerek boynumdan göğsüme doğru ve öpücükler bıraktı.

saçlarını karıştırıp gülümsedim ve geri çekildim.
"heey, sadece yıkanacaktık hani?"
minho hyung yanağımı sıktı ve parmağını boynumda bir yere hafifçe bastırdı.
"buraya bir iz bırakabilir miyim? ileriye gitmeyeceğim, söz."
kafamla onayladım ve ona yaklaştım. kendini dizginlemeye çalıştığının farkındaydım ama ileriye gitsekte sorun değildi, sonuçta ilk kez yapmıyorduk.

minho hyung dişlerini boynumdaki ince deriye geçirdiğinde boğukça inledim ve onun kafasını biraz daha boynuma bastırdım. biraz daha devam etti ve geri çekilip morardığına emin olduğum boynuma bakıp sırıttı.
"artık banyoya geçebiliriz."

dudaklarına bir öpücük bıraktım ve tezgahtan inip altımdaki eşofmanı çıkardım, o da kendi altındaki eşofmandan kurtuldu. bana yaklaşıp hızlıca ikimizi de tamamen çıplak halde bıraktı ve suyu ayarlayıp benimle duş kabinine girerek suyun altında bana sarıldı.

ufak tefek oynaşmalarla duş kısmını atlattığımızda hızlıca giyindik ve odamıza geçtik. boy aynasının karşısında üstümü düzeltirken minho hyungu arkamdan bana sarıldı ve çenesini omzuna yaslayarak bıraktığı morluğa minik bir öpücük kondurdu. gülümseyip onun ıslak saçlarını karıştırdım ve yan tarafta duran kurutma makinesini alıp minho hyunga baktım.
"sevgilim, yatağa otur hadi saçlarını tarayıp kurutacağım."

kafasıyla onayladı ve gülerek yatağa oturdu. tarağı da elime alıp yanına ilerledim ve kucağına oturup saçlarını düzgünce taradım. kurutma makinesini fişe takıp onun saçlarını elimden geldiğince kuruttum ve gülümsedim. elimden tarağı aldı ve beni kucağından kaldırmadan dolaşmış saçlarımı düzgünce taramaya başladı. saçımı taramayı bitirdiğinde kurutma makinesini açtı ve saçlarımı kuruttu.

kurutma makinesini kenara bıraktı ve fişten çekip bana döndü.
"akşama seni sürpriz bir yere götüreceğim, kahvaltı yaptıktan sonra hazırlanmaya başla olur mu?"
kafamla onayladım ve gülümsedim, burnuna bir öpücük bırakıp ayağa kalktım ve ona elimi uzattım. tuttuğunda onu sürükleyerek mutfağa indirdim ve hazırladığı kahvaltı masasına bakıp gülümsedim.

ellerimizi ayırmadan masaya ilerledim ve onun yanağına bir öpücük bırakıp rastgele bir yere oturdum.
"çok güzel görünüyor."

-

kahvaltıyı uzun bir sürede bitirmiştik ve minho hyung bir işi olduğunu söyleyerek hazırlanıp evden çıkmıştı. ben hızlıca odamıza çıktım ve üstüme beyaz bir gömlek ve siyah bir kumaş pantolon giydim. düşen pantolonumu belimde sabit tutmak için bir kemer taktım ve hafif bir makyaj yapıp telefonumu elime aldım. saat dört buçuktu, saçlarımı hızlıca düzleştirdim ve gözlerime girmemesi için yandan ayırdım. parfümümü elime alıp boynuma ve bileğime sıktım ve son bir kez daha kendimi baştan aşağı kontrol edip yatağa oturdum.

telefonumdan gelen bildirim sesiyle telefonu aldım ve kilit ekranından minho hyungun beş dakikaya geleceğiyle ilgili mesajı okuyup ayaklandım. hızlıca ışıkları kapattım ve evin anahtarını alıp cebime koyarak üstüme bir ceket aldım. ayakkabılarımı da giyip evden çıktım ve etrafa bakınarak minho hyungun gelmesini bekledim. saat beşi çeyrek geçiyordu.

telefonumla uğraşırken önümden gelen korna sesiyle irkilip hızlıca oraya baktım. minho hyung camı indirdi ve bana bakıp gülümsedi. hızlıca arabanın önünden geçip diğer tarafa geçtim ve sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturup ona döndüm ve gülümsedim. beni baştan aşağı süzüp dudaklarıma bir öpücük bıraktı.
"çok güzel görünüyorsun."

"teşekkür ederim."
ona yaklaşıp yanağına bir öpücük bıraktım ve emniyet kemerimi takıp beni izleyen sevgilime döndüm.
"nereye gidiyoruz?"

bölüm sonu

seven in heaven;minsung✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin