bugün minho hyungun doğum günüydü ve birbirimize açılmamızın üstünden bir buçuk ay geçmişti, flört ve sevgili arası bir şeydik ama ne olduğumuzu pek umursadığımız söylenemezdi. ona bir sürpriz hazırlamak için aklıma estiğinde geldiğim deniz kıyısına doğru elimdeki eşyalarla ilerledim. buradaki denizde tehlikeli canlılar olduğu için denize girilmiyordu ve etrafı demir tellerle çevriliydi. buna karşın içeriye insanlar girmediği için kumsal kısmı fazlasıyla temiz ve taşsızdı. etrafıma bakınıp demir telin bir kısmını kaldırdım ve kendime geçebileceğim bir yer açtım. sanırım hala buradan geçebilirdim. zorlukla eşyaları ve kendimi diğer tarafa geçirdim ve etrafa bakıp gülümsedim. burası sessiz sakin bir yerdi ve olduğum yere en yakın ev kilometrelerce uzaktaydı.
sallana sallana ilerledim ve elimdeki eşyaları denizden biraz uzak olacak şekilde yere bıraktım. elime aldığım beyaz piknik örtüsünü açıp yere serdim ve uçmaması için köşelerine sepetten çıkardığım rastgele birkaç eşyayı koydum. telefonumu alıp minho hyungun numarasına basıp telefonu kulağıma yaklaştırdım ve denizi izlemeye başladım.
"efendim sung?""hyuung~şimdi sana atacağım konuma bir saat içinde gel tamam mı? normal giyin bu arada, seni seviyorum dikkatli ol!"
cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım ve ona konum alıp telefonu tekrar cebime koyarak hazırladığım şeyleri sepetten çıkarttım. örtünün dışına birkaç mum koydum ve ortaya pastayı koyup gülümseyerek etrafa bakındım. hava kararmak üzereydi. kadehleri ve kırmızı şarabı da çıkartıp pastanın yanına koydum. çalan telefonumu elime aldım ve açarak kulağıma yaklaştırdım.
"sung ben geldim neredesin?""ah, geliyorum!"
hızlıca kalktım ve demir tellere yere yaklaşarak kendime çıkmak için bir boşluk oluşturdum. hızlıca karşıda etrafa bakınan minho hyungun yanına koştum ve gülümseyerek ona sarıldım. kulağına gülüşü ulaştığında parmak ucuma kalktım ve dudaklarına minik bir öpücük bıraktım.
"merhaba hyung.""merhaba bebeğim."
saçlarımı okşadı ve yanağıma bir öpücük bıraktı. elini tuttum ve telefonumun fenerini açarak geldiğim yolu onunla dönmeye başladım. hava iyice kararmıştı ve ay kendini göstermeye başlasa da şu anlık ışığı yeterli değildi. sonunda demir tellerin önüne vardık ve ben teli biraz zorda olsa tek elimle kaldırıp minho hyunga döndüm. "geç hadii."yüzünde tereddütlü bir ifade olsa da bir şey demeden gülümsedi. yavaşça elimi bıraktı ve diğer tarafa geçti. ben de hızlıca demir telin ötesine geçtim ve telefonun fenerini kapatıp onun elini tutarak derin bir nefes verdim ve onunla hazırladığım yere ilerlemeye başladım, umarım beğenirdi.
"oh, burası çok güzel."
örtünün yanına vardığımızda minho hyungun etrafa ve gökyüzüne bakıp gülümsedi ve bana döndü.
"ve hazırladığın yerde çok güzel görünüyor."
gülümsedim ve ona sıkıca sarıldım.ayakkabılarımızı çıkarıp örtüye oturduk. hafif esmeye başlayan havayla sepetin dibindeki iki polar battaniyeyi çıkardım ve birini kucağıma koyup diğerini minho hyunga uzattım. battaniyeyi alıp gülümsedi ve hızlıca açıp benim sırtımdan geçirerek omuzlarıma bıraktı. bu sevimli hareket karşısında gülümsedim ve kucağımdaki örtüyü almasına izin verdim. fazlasıyla nazikti, ben yanında kaba kalıyordum ve bu bazen can sıkıcı olabiliyordu.
kendi de örtüye sarındıktan sonra eline şarap şişesini aldı ve yanındaki mumun ışığından faydalanarak açtı. kadehlerin çeyreğini dolduracak şekilde şarabı döktü. tıpayı şişenin ucuna takıp şişeyi mumların yanına koydu ve kadehleri alıp birini bana uzattı. kadehi aldım ve titrek mum ışığıyla aydınlanan yüzüne bakıp gülümsedim.
"sanırım kadehlerimizi ilişkimize kaldırabiliriz?"tek kaşını kaldırıp gülümsedi ve kadehini hafifçe uzattı. ben de kadehimi onun kadehine yaklaştırdım ve tokuşturup güldüm.
"ilişkimize."
ikimiz de bir yudum alıp kadehleri örtünün üstüne koyduk.pastayı açıp üstüne birkaç mum koydum ve çakmağı el yordamıyla bulup mumları yakarak pastayı elime alıp ayaklandım. derin bir nefes alıp minho hyungun yanına ilerledim ve bir bacağımı, birleştirip denize doğru uzattığı bacaklarının üstünden geçirip üst bacaklarına tüm ağırlığımı vermemeye çalışarak oturdum. şaşkın şaşkın bana baktığında gülümsedim, benden bunu beklemediğin biliyordum ve açıkçası ben de kendimden bunu beklemiyordum.
her ne kadar biraz utansam da bunu ikinci plana atıp gülümsememi genişlettim ve pastayı ona yaklaştırdım.
"doğum günün kutlu olsun, üfle hadi~"
ellerinin iç kısmını birbirine bastırıp dudaklarının üstüne yasladı ve gözlerini kapatıp bir süre bekledi. ne dilek dileğini merak etmiştim ama sadece gülümseyerek üflemesini bekledim.kısa bir süre sonra gözlerini açıp ufak bir gülümseme eşliğinde mumları üfledi. pastayı elimden alıp kenara bıraktı ve kollarını belime dolayarak beni biraz daha kendine çekti. kollarımı boynuna dolayıp kıkırdadım ve saçlarına bir öpücük bıraktım. biraz geri çekildim ve ay ışığı vuran yüzüne bakıp huzurlu bir halde gülümsedim. dudaklarımı dudaklarına yaklaştırdım ve minik bir öpücük için dudaklarımızı birleştirdim. başlattığım öpücük uzarken en sonunda nefessiz kaldık ve ikimiz de geri çekilip gülümsedik.
kollarımı daha sıkı şekilde boynuna doladığımda karşılık olarak belimdeki kollarını sıkılaştırıp gülümsedi. burunlarımızı birbirine sürtüp dudaklarına minik bir öpücük bıraktım ve kafamı boynuna sardığım kolumun üstüne koyup ay ışığının güçsüz ışığıyla aydınlanan yüzünü izledim. gülümsedim ve yanağını okşadım, sonunda huzurluydum.
sonraki bölüm(ler) final ಡ ﹏ ಡ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
seven in heaven;minsung✔️
Fiksi Penggemaren yakın arkadaşıma ders çalışmaya gittiğimde abisine aşık olacağımı nereden bilebilirdim ki? 281120/120221