17, final²; "hazır mısın?"

3.2K 302 199
                                    

[2/2]
(önceki bölümü okuduğunuzdan emin olun, iyi okumalar)

"bunu söylemem ama dediğim gibi sürpriz."
dudaklarımı büzüp kafa sallayarak önüme döndüm ve dışarıyı izlemeye başladım. minho hyungun bacağıma bir şey koymasıyla bacağıma döndüm ve siyah göz bandına bakıp ona döndüm.
"bunu ne yapacağım?"

"takacaksın."
gülümsedi ve göz bandını alıp bana yaklaştı. kaşlarımı hafifçe çatıp ona baktım.
"neden göz bandı takıyorum?"
minho hyung göz bandını bana taktı ve arkama yaslanmamı sağlayıp dudaklarıma bir öpücük bıraktı.
"takman gerekiyor, sebebini sonra anlayacaksın tamam mı bebeğim?"

derin bir nefes verip kafamla onayladım ve gözlerimi kapattım, gidene kadar biraz kestirsem fena olmazdı.

-

"sevgilim?"
sarsılmamla gözlerimi araladım. bir anlık etrafın hala simsiyah olmasıyla irkilsemde gözümdeki göz bandını hatırladım ve kafamı minho hyungun sesinin geldiği yere çevirdim.
"efendim?"

elimi göz bandına ilerletirken minho hyung elimi tuttu ve çıkarmamı engelledi.
"daha değil, geldik. şimdi bekle, umarım seni arabadan çıkarırken düşmeyiz."
oflayıp önüme döndüm ve gerindim. minho hyung bu sırada arabadan indi ve kapıyı kapattı. hiçbir şey göremesem de o tarafa baktım ve arkama yaslandım. oturduğum koltuğun kapısı açıldı, sesle oraya döndüm ve elimi tutan minho hyunga uyup yönlendirdiği gibi hareket ettim.

kafamı vurmamı es geçersek sorunsuz şekilde arabadan indiğimde minho hyung hızlıca beni kucağına aldı, istemsizce ufak çaplı bir çığlık atmamı sağladığında gülüşü kulaklarıma vardı.
"gülmesene ya."
kollarımı boynuna dolayıp kafamı omzuna yasladım, nereye geldiğimizi deli gibi merak ediyordum. ciğerlerime dolan çam ağacı kokusuyla gülümsedim, kötü bir yere gelmemize imkan yoktu.

minho hyung beni yavaşça yere bıraktı. arkamdan ayrılmadan tek kolunu belime doladı ve dudaklarını boynuma sürterek kulağıma yaklaştı.
"hazır mısın?"
kafamla onaylayıp yutkundum ve titrek bir nefes aldım. elleri göz bandına atıp hızlıca çıkarttı. bir anda gözlerime dolan ışıkla gözlerimi kısıp birkaç kez kırpıştırdım.

görüşüm netleştiğinde gözüme ilk çarpan karşımızda hazır duran masaydı. ardından gözüm arkadaki küçük göle iliştiğinde bir süre çattığım kaşlarımla oraya kilitlendim, etrafa bir panikle baktığımda yutkunup geri çekilmeye çalıştım. arkamdaki minho hyung buna engel olmuştu, dolu gözlerimle etrafa bakınmaya devam ederken aklıma doluşan anılar bana hiç ama hiç yardımcı olmuyordu.

transta gibi etrafa bakarken minho hyungun beni kendine çevirmesiyle dolu gözlerimin odağı o oldu. titrek bir nefes alıp bir adım geri çekildim, elleri anında yanaklarımı buldu ve aramızdaki mesafeyi kapatıp alnını alnıma yasladı. yanaklarımı usul usul okşarken gözlerini kapattı ve dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktı.
"şimdi beni dinle ve ağlama tamam mı? seni böyle görünce canım yanıyor jisung."

iç çekip ona sarıldım ve boynuna gömülüp sessizce gözyaşlarımı akıttım. bana izin verdi ve tek kelime etmeden sırtımı sıvazladı. beni anladığını biliyordum, sonuçta kim yıllar sonra babasını kaybetmesini sağlayan yere gelse bu hale gelirdi.
"biliyorum, burada olmak bile yalnızca seni üzüyor ama seni buraya getirmemin bir amacı var."

sakinleşmeye çalışıp geriye çekildim ve ellerini tutup ona baktım.
"beni buraya getirmenin sebebi nedir?"
minho hyung kafasını gökyüzüne çevirdi ve derin bir nefes alıp bana baktı.
"burada yaşadığın hüzünü yok edemem, biliyorum. etrafa bakmak bile yalnızca canını yakıyor farkındayım. ama ben bu üzüntünün üstünü güzel anılarla yok edemesem de örtmek istiyorum jisung."

seven in heaven;minsung✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin